Garanti beni taciz ediyor

  • 0

Yaklaşık 4 gündür, günde 8 kere filan olmak üzere 4440333 beni arıyor. Önce duymamışım, önemliyse tekrar ararlar dedim bıraktım. Sonra tekrar aradılar zaten. Açtım, bant kaydı çıktı. Hemen kapattım, biliyorum ki lüzumsuz bir şey. Ardından tekrar gelen aramayı baştan ‘reject’ledim. Bana mısın demedi. Tekrar arandım, tekrar açılmadan iade. Tekrar aradılar, açtım dinledim, kredi kartı limiti arttırıyorlarmış. Bana bant konuşuyor ve bi de görüşme kayıt altındadır diyor, arkadaşım madem kayıttasınız aramayın beni bi daha diyorum, bandı kimsenin dinlediği yok... Tekrar arandım, suratlarına kapattım. Konuşup kapatıyorum, ama tekrar aranıyorum. Nasıl bir yüzsüzlüktür bu Garanti. İstemiyorum arkadaşım diyorum, suratına kapatıyorum, yine arıyorsun. Hayır kredi kartı limitimle alıp veremediğim yok, internet şubesini kullanıyorum, istesem oradan başvururum, sen de arttıracağın varsa arttırırsın. Artık bu sefer sonuna kadar dinledim, istiyorsan 1’e, istemiyorsan 2’ye, tekrar aranmak istiyorsan 3’e bas dedi. 3’e basıyordum az daha! Direk 4440333’ü aradım aynı esnada, kredi kartı iptale bağlandım, dinlettim bu aramayı telefona, dedim bu tacizdir, istemiyorum! Ben bişiy yapamam, kartı iptal edebilirim sadece deyince, nefret ettim karttan, iptal et kartı zaten diye çemkirdim. Haklı müşteri hattına aktardı, bilgilerimi filan aldılar, ne zamanlar aradı diyor. Valla dedim bi daha ararsa savcılığa şikayette bulunacağım, taciz ediyorlar beni diye. Bildiğin telefon sapığı oldu.

Ha birisi aramış, nefes alış-verişlerini dinlemişim, ha Garanti aramış “bu bir bant kaydıdır”ını dinlemişim... Telefon sapıklığı mı kaldı bu devirde ya!

PS: Garanti’ye iptal edin dedikten sonra tekrar aranmayacağımı umuyorum. Başka kampanyalar için de aramazsa süper ama ararsa cidden savcılığa gidicem bu sefer...

Şakacı seniiii... (Garanti bankasından mega şaka)

Aynen aktarıyorum, yoruma gerek yok:

50.00 TL’LIK BU HARCAMANIZI 1TL. OCRET KARSILIGINDA 25.00 TL LIK 2 TAKSITTE ODEMEK ISTIYORSANIZ IKI 3SJNSHP5P YAZIP 3340’A GONDERIN.

Dayanamadım, yazıcam yorum. Ya zaten 50 liralık alışverişi ikiye bölmek için 1 lira vermek kısmında eaepahepapüpea diye gülerken ardından yazmam gereken mesajı görünce ortadan ikiye yarıldım gülmekten. 3SJNSHP5P... Hayır zaten bu metni hatırlayıp yazabilirsem 50’yi 3’e bölüp üstüne 1 lirayı da bonus olarak hediye etmen lazım bana (ki biliyorsunuz 50, 3’e bölünmez. İnce espri...). Hayır bi de başında IKI yazacağım sanırım. Ehiy ehiy. Şakacııııı...

SWATCH IRONY diaphane (unisex)

  • 0

Fotoğraflarını görebileceğiniz saatim artık yeni bilekleri senlendirmek üzere yola çıkıyor. Siz de ürün ile ilgilenirseniz yorumlar kısmından bana ulaşabilirsiniz. Blog üzerinden gelen satışlarda ciddi indirim sağlayacağım. Isterseniz sahibinden'de de ilanımı bulup kıyaslayabilirsiniz :)

Dsc_0044Dsc_0045Dsc_0048Dsc_0047Dsc_0049Dsc_0046

Reklamın dibi... Psikolojik banner!

  • 0

eMarketer’den Daily haber geliyor bana. Kimi zaman bir göz gezdiriyorum, kimi zaman doğrudan pas geçiyorum. Bu sefer gelen bülten ise kesinlikle çok etkili bir reklam içeriyordu. Size adresi veriyorum, isterseniz gidin bakalım sizin üzerinizde de etkileyici olacak mı: http://www.emarketer.com/Newsletter_htm/20121221.html

Ama tembellik edenler için de bir parça kesip aşağıya yapıştırdım, gitmediyseniz aşağıdan devam edebiliriz:

Image001

Yandaki sarman arkadaş ile kızıl kardeş öyle bir bakıyorlar ki bana ister istemez göz kontağı kurdum ve arkadaki yazıyı okudum. Buyrun buradan kendi adreslerine gidin: http://www.roviadnetwork.com/index.html?utm_source=emarketer_email&utm_me...

Aşağıda ise kendi sitelerinden bir görüntü mevcut... Bildiğim (zamanında okuduğum) kadarıyla, birisi size baktığı zaman ona bakarmışsınız. Ya da fotoğraftaki birinin baktığı yöne doğru bakma eğilimimiz varmış. Buradaki reklamda da eminim bunu kullanmışlar ve bende işe yaradı! Bildiğin kitlendim kaldım, bakışlarda tehditkar bişiyler de olabilir, psikolog arkadaş varsa bi yorumlasın lütfen bu poz niye beni kitliyor... Arkasına yazdığı reklam da etkileyici oluyor, gözüm kim bana bakıyor diye kaydığı zaman çektiğim fotoğraf ile arkasındaki yazıyı da okuyuvermiş oluyorum. Tabii bu uygulamayı her reklama yerleştiremezsin ama adamlar kendi reklamları için gayet güzel yapmışlar.

Image002

Benden başka tiplerin gözünün içine bakan çıktıysa lütfen yorumlarda yazın, nedir düşünceniz? :)

LinkedIn bakımda

Bir e-postadan tıklayıp Http/1.1 Service Unavailable hatası aldıktan sonra www.linkedin.com adresine de bir bakmak istedim. Güzel bir karşılama sayfası yapmışlar, yerler cilalanıyor :)

Image001

Twitter'daki Twit arşivinizi görmek ister misiniz?

  • 0

Twitter artık Twit arşivinize ulaşım sağlayacak! Mış.

ReadWriteWeb haberine göre şimdilik belli kişiler ve İngilizce desteği ile bu hizmete başlamış. Sonunda herkese her dilde arşivine ulaşma imkanı verecekmiş.

Şimdi siz de test kullanıcılarından biri misiniz diye kontrol etmek isterseniz, Twitter’a giriş yaptıktan sonra Ayarlar’a gidin ve aşağıya doğru inin. Request your archive (Arşivinizi talep edin) gibi bir düğme varsa, hemen tıklayın! J

Image001

A brand new game from 12min studios: Everyone is a player

  • 0

I’ve recently, ups, this blog is not typed in English, eh? Pardon millet, başlığı İngilizce dergilerindeki spotlar gibi atınca kaptırmışım. 12min stüdyolarından yepyeni oyun: Gamify your life.

Gamify Your Life. Where everybody is a player

“...Neyse, aslında bu yazı kendi düşüncemi kayıt altına almam için yazılmıştı ama size de hitap etsin istedim ve araya güzel hikayeler ekledim.”

Uzun zamandır aklımda olan bir şeyler var, aslında ben yaşadıkça şekilleniyor, gelişiyor. İlk hikayemi anlatırım size, bu yazıları yazarken 10 parmak kullanmamın hikayesini... Sonra gelişmeleri ekler, son durumu veririm. Ondan sonra belki de beraber tanımlarız oyunumuzu...

Bundan seneleeer önce Ultima Online diye bir oyun musallat olmuştu biz ergenlerin başına. Neymiş efendim, karakter yaratacakmışız, o karakterlerle savaşıp, ticaret yapıp, egzersiz yapıp, agility, strenght, dexterity, sensibility, sallamaity gibi değerlerimizi geliştirecekmişiz de filan fırt. İyi de çocuksun, o karakteri geliştirmek senin için ÖSS vs.’den çok daha önemli yani. Ya Diablo’ya saldırma yolunda acun acun gezeceksin, ya Kırmızı Alarmları yaldır yaldır çaldıracaksın ordularınla, askerlerinle; bilemedin İmparatorluklar Çağında veya Kahramanlarınla büyü ve efsun içinde takılacaksın. (Sırasıyla: Diablo, Red Alert, Age of Empires, Heroes of Might & Magic)

Ultima Online ya da kısaca UO benim de ne yazık ki sardığım ve hayatı sorguladığım oyundur. Başlangıçta GTA’dan vazgeçmek konusunda nazlanıp biraz geç kaldığım için arkadaşlarımın arkasından yetişmeye çalışıyordum. Ne zaman karşılaşsak beni “kesebiliyorlardı” çünkü. Canavar kesmeye gidersek de ilk ölen ben oluyordum. E ne yapılacak? Köyde ve çevresinde ticaret ile amelelik. Ağaca tıkla, odun kes, bilmem ne özelliğin gelişsin, sonra kütükleri sat paran artsın filan. İşte o anda olan oldu: Cüssemden dışarı çıktım ve kendimi bilgisayarın karşısında aradaki sinirsel bağlantılardaki snaps gibi görünen el-mouse iletişimini deliler gibi kullanırken gördüm bir anda. Tık, tık, tık, biraz daha tık, tık. Aha dedim, ben bu karakteri köy sahibi yapsam ne olacak ulen? Boyum mu uzayacak? Çünkü çalışıyorum ya, gerçek dünyada çok daha kolay işler varken –yaprak test çözmek gibi- ben oturmuş ağaç kesiyorum, odun kırıyorum. (18 yaş altı ve bağğyan okuyucularımız diğer paragrafa geçsin buradan sonra lütfen, bi ergen yorumu yapmalıyım da.   Evet, hadi geç, parantez kapanıyor bak.) Bu ne amk? İşim mi yok?

Dedim ki, oyunsa oyun, en azından yarın baktığım zaman kendimi geliştirdim diyebileceğim şeyler olsun. Sadece “geek” arkadaşlarım arasında hava atmaya yarayan “Oluum benim agility’m (kim bilir nası telafuz ediyorduk o zamanlar. – hoş tam olarak nasıl telafi ediliyor bilmiyorum hala bu zamanlar) 75binmilyon oldu, yakalayamazsın ki kesesin üçbeşyüzbinmilyonmilyar ‘strenght’ ile” (Bayanlar, olayı biliyorsunuz, sıradaki cümleyi atlayın) cümlesini sarfetmekten başka bir işe yaramıyordu bu oyunlar. Muhtemelen strenght kelimesiyle uyumlu bir “stren-ght len” küfürü ile tartışmalar bütün aleviyle devam ediyordur. (Aslında o kadar küfürbaz değildik, valla bak)

İşte bunun üzerine, 10 parmak yazmayı öğreten logo 10 parmak yazılımı geçmişti bir yerden elime. Öğrenir, en azından msn’den kızlarla hızlı yaşırım, hiç birine cevap vermem gecikmez, 5’ini bir arada idare ederim gibi ulvi düşünceler ile hayatta işime yarayacak işlere dönmeye karar verdim. (Aslında o kadar da kız peşinde değildik, valla bak). Bu noktada 10 parmak q mu yoksa f mi öğreneyim iç-tartışmasını paylaşayım sizinle...

10 parmak uygulaması açılınca baktım ki iki seçenek var, F Klavye mi, yoksa Q klavye mi... E bendeki klavye Q, peki F klavye neymiş? İnternet sağolsun, hemen öğrendik: çok daha uygun Türkçe’ye ve tavsiye ediliyor. Harika! Peki piyasada F klavye var mı? Evet varmış, PS2 girişli, USB girişli. O da güzel. Ama devir laptop’a gidiyor, dizüstü denen bi zımbırtı varmış, zenginler kullanıyo filan. Monitörü kasaya kapatıyosun, kasa dediğin de ufak bişiy J heh, işte o noktada F klavyeli dizüstü yok, hepsi Q klavye. Demek ki biz q öğrenelim, geleceğe yatırım olsun, değil mi sevgili okuyucular. DEĞİL! Tabii durumu hiç bilmediğim için zannediyorum ki F klavye stickerları yapıştırılmış klavye ile kullanabilirim yalnızca F klavyeyi. Sanki klavyeye bakarak yazacağım. Q öğrendim şaşkın gibi, harika oldu, şakır şakır yazıyorum, havamı atıyorum, ancak gaza gelip yazarken (keşke karşımda olsanız size mimikle bunu gösterseydim ama) bir anda sağ serçe parmak ve çevre bölgeme kramp giriyor, gerilmiş ve sağa çeken bir serçe, ona dans partneriymiş gibi işlik eden bir yüzük parmağı, suratımda acı bir ifade, ekranda o sırada benden cevap bekleyen biri kasılıp donuveriyoruz öylece... Sevgili okuyucum, bi kafanı eğip bakar mısın klayvene? İ, ş, ğ, ü, ç, ö nokta, virgül hepsi toplanmış serçenin sorumlu olduğu sağ bölgeye. “bitişiği” yazılacak mesela, serçedeki yardırmayı siz düşünün. Tabii ben 10 parmak öğrendikten sonra klavye üzerindeki yapıştırmaların bir anlamı olmadığını öğrendim. Windows gibi işletim sistemlerde sana klavyen ne tipte diye soruyor, ister F ister Q ister AZERTY ister QWERTY hiç farketmez, seçersin F’i yazarsın istediğin gibi... Aklım başıma gelince dönüp F öğreniyorum. Ohhh be dünya varmış diyerek rahat yazı yazmanın keyfini çıkartıyorum. Şimdi hem F hem de Q klavyede rahatlıkla 10 parmak yazıyorum. Hem de bazı cahillere gönderme yapayım: Havaya bakarak yazabiliyorum, biraz zorladım, masanın altına kafamı sokarak bile yazıyorum! Çünkü 10 parmak yazmak demek tuşları ezbere bilmek demek. Hatta sen değil, parmakların bilir her tuş kimin vazifesi...

Dönelim hikayemize, Ultima Online’ı bırakıp ICQ veya MSN’de kızlarla chat yapıyormuşum gibi oldu ama başlığa döneceğim, az kaldı. Döndüm: Gördüm ki kendini geliştirmek yararlı oluyor, kültürüme, bilgime, hayatıma + katacak şeylere yöneldim. Oyun oynamadım değil ama tadında bıraktım, kölesi olmadım. Teknolojiyi takip ettim, yenilikleri kaçırmadım, romanları, filmleri, müzikleri es geçmedim. Şimdi, oyunumuzdaki “resource”ların ne olduğunu çıkartabileceğimi farkettim:

Zaman, sağlık, tecrübe, para, bilgi, sevgi gibi doğuştan elimizde olan şeyler var.  Kazanabileceğimiz şeyler, bilgi, kültür, sevgi, aşk, sex, para, eğlence, ürünler, ve aslında elimizde olanları tekrar kazanabiliriz, “zaman” hariç. Zaman kazandırıcı eylemler de olabilir belki ama sonuçta sadece işleri kısaltıyoruz, zaman eklenmiyor hiç bir yere, sadece bardak dolu demek “zaman kazanmak”.

Evet, bu kadar yazıyı aslında olmayan bir oyun için yazdım, okuyup buraya kadar gelince hayal kırıklığına uğramış olabilirsiniz, ancak düşünmeye başlayın siz de. Nasıl sunacağız bu oyunu? Ben internet sitesi diye düşünüyorum. Sayfa gelir, kaynakların, zaman, para, sağlık, tecrübe, zeka diye geçer. Hedefin, kültür, aşk, eğlence gibi gösterilir. Kişiler kendi durumlarını eşleştirirler Gamify Your Life ile. Onlara şu kitabı okumalısın, şu filmi izlemelisin, şöyle bir iyilik yapmalısın gibi “task”ler vererek hayatı zengin kılmak adına şeyler gösterilebilir. Yaşam koçu denilen kavram sanırım böyle bişiy. Oyuncular burada yaptıklarını takip edecekler, kitap okudukça listelerine ekleyecek yorumlayacaklar, gezi fotolarını ve yorumlarını yine yazacaklar. Bu profiller bi de sosyal olursa, çok garip bişiy olur. Bir kaç yazı önceki falsız kalma fala da inanma vidyoma bakarsanız gittiğimiz yere olan yolculuğumuzda bu oyunlaştırma ile yararlı şeyler yapılabilir sanki.

Neyse, aslında bu yazı kendi düşüncemi kayıt altına almam için yazılmıştı ama aradaki hikayeler ile size de hitap etsin istedim. Bu yazıyı okuyarak oyundaki ilk kupanızı (ya da rozet derseniz rozetinizi, magnetinizi, çıkartmanızı, hangisini biriktirmeyi seviyorsanız) aldınız. Gururla taşıyın, artık siz de hayata pozitif bakmadığınız zamanlarda oyunda puan kaybettiğinizi bilecek, hemen kendinize gelip, her zaman iyiye gideceksiniz. ;)

Uludağ'da kar kalınlıkları

  • 0
Tatilkampanyasi.com ile 55 liraya günübirlik Uludağ turu ile kayak sezonunu açtım. Kimseler yok, birinci bölgedeyiz, ikinci bölge daha açılmamış. Tecrubelerimi twit atar gibi paylaşıyorum ama başka blog'dan :) şimdi genel olarak 80 cm kar seviyesi var, hava biraz sisli ve yağışlı, bir o kadar da soğuk. Skipass (plastik) depozitosu 10 iken 20 TL olmuş. Yine de aldım, kağıtla uğraşılmıyor. Dün gece de eğlencede (dissko dissko) olduğum için çok uykum var ve butn otobüs uyudum... Sağ salim döneriz inşallah.

30 yerine 20 liraya blade kiraladım, 99 cm çok uzun geldi. Sonra kısaları ile değiştirdim...bakmadım ama 66 sanırım. Bigfoot mu bu mu anımsamıyorum ama kendi setimi alacağım artık.

Darisi sevgilimle kayak yapmaya artık.

@GastroClubTR ile Twitter (Teşekkürler GastroClub)

  • 0

Takip edenler veya Google'dan şıp diye eski yazıma düşmüş olanlar; Webrazzi'de yayınlanan yazıda GastroClub kart hediyesi olduğunu ve benim keyifle bu hediye için atladığımı okumuşlardır. Ancak GastroClubTR bana bir türlü dönmeyince kendimi kötü hissetmiş ve üstüne bir başka ve ilgisiz girişim de "hediye vereceğiz" deyip de vermeyince çılgına dönmüştüm.

Eski yazıyı kaldırdığım için burada olayı kısaca özetleyeyim: Webrazzi'de çıkan yazıda GastroClub (ki kendileri elit mekanlarda elit indirimler sağlayan göbek ve damak dostu bir girişimdir) 50 kişiye aidat bedeli olmaksızın GastroClub Kart'lardan armağan edeceğini söyler. Ben de atlar twit yazarım, webrazzi'ye yorum düşerim. Ancak gel zaman git zaman dönüş olmaz, webrazzi'ye yorum yazarım, Twitten "nooldu bizim kartlar" derim. Hatta artık günler birbirini kovalayınca açarım blogumu döşerim hayal kırıklıklarımı. GastroClubTR ise yoğun ilginin sonunda biraz dingine ulaşınca bu çırpınışlarımı fark eder ve bana ulaşır:

Bugün aldığım bir haber ile aslında GastroClub tarafında işlerin böyle olmadığını öğrendim ve dolayısıyla çok mutlu oldum. Twitter artık ne yaptı bilmiyorum ama benim @GastroClubTR'ye yazdığım şeyleri ulaştırmamış. Ben de "GastroClub burayaa" "GastroClub bi baksanaa" diye kendi çapımda gelin güvey olmuşum. Sonuç olarak cevap almayınca da patlamıştım haliyle.

Gerçi dert değil, şimdi gidip Twitter'a patlayacağım  napıyosun arkadaşım, kıymetli Türk girişimcilerin arasını açıyorsun, kuş cıvıltısıysan sesinin tonunu bil diye atarlanacağım :) Attığım twitlerden ekran görüntülerini de aşağıya iliştirdim.

Olay tatlıya bağlandığı için çok memnunum. Hatta öyle ki, GastroClubTR'nin kurucu ortakları beni bizzat aradı ve durumu izah etti. Zaten telefonda sesinin ilk titreşimlerini duyduğum gibi konuşma süresince öğreneceğim bilgileri hissetmiştim bile. Dolayısıyla, ben de boş yere GastroClub'a küstüğüm için onlara dileyeceğim özrümün bir parçası olarak sizlere GastroClub ile kazandığım tecrübelerin ve indirimlerin hikayelerini anlatacağım.

Yemek tutkunları için hemen adresi de paylaşayım: http://www.gastroclub.com.tr/

Afiyet olsun :)

Not: Yemek bahane, dostluk şahane. Sevgili GastroClub'a beni yanlış çıkarttığı için çok teşekkür ediyor, bundan sonra her türlü eleştirimi doğrudan kendilerine, her türlü övgümü de okurlarıma göndereceğimi söylüyorum. Ünlü şair ne demiş? "Şikayetinizi bizimle, memnuniyetinizi dostlarınızla paylaşın"

Gastroclub1Gastroclub2Gastroclub3

Fala inanma falsız kalma...

  • 0

Bu video'yu izlediğinizde epey şaşırabilirsiniz... Bir adam, banka kartı numarasından geçmiş ay harcamalarına, özel yaşantısındaki ince detaylardan yakın arkadaşının ismine sana dünya kadar kişisel bilgini sunuyor. Tam bir kahin değil mi?

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=F7pYHN9iC9I]

 

Değil! Yalnızca günümüzde gizlimiz saklımız olmaması ile ilgili harika bir çalışma yapmışlar... Banka bilgilerine nereden ulaştı bilmiyorum ama benim de -benim bile unuttuğum- bir çok bilgimi internetten bulabilirsiniz...

 

GastroClub, Vidobu, PCNet, Webrazzi (GastroClub ve Webrazzi temiz!)

Güncelleme: GastroClub 14.12'de beden iletişim bilgilerimi istedi, paylaştım. Anında telefondan ulaşıp sorunun twitter'dan kaynaklandığını söylediler. Yeni yazımda açıkladığım gibi GastroClub kendini temize çıkardı, kendimden utandım :) Ama twitter ajanslarında bir problem olabilir (benim paylaşımlarım private diye olmasın sakın?)  Aşağıdaki yazıyı Vidobu kodunu almak için okumaya devam edebilirsiniz :) Vidobu da dürüst ise onun da çözüleceğini düşünüyorum...

GastroClub'ın yeni yazısı: http://senin.12m.in/gastroclubtr-ile-twitter-tesekkurler-gastrocl

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Çok ilginç ya... Sizlerle başıma gelen bir şeyi paylaşmak istiyorum. Webrazzi takipçilerindenim, paparatzi değil webratzi. Güzel haberler oluyor, gelip bizim ofisin tanıtımı yapıyorlar, masa tenizi oynarken epey bir sahnede yer alıyorum filan, güzel şeyler bunlar tabii. Ama tabii bunlar da "medya" olduğu için pempe yalanlara yer vermekten rahatsızlık duymuyorlar (bu başka bir yazının konusu olur). Son haber ise GastroClub ile yaptıkları kampanyayı. Sanıyorum GastroClub webrazziye diyo ki, gel sen benim hakkımda yazı yaz, ben de senin dağıtabileceğin 50 ücretsiz üyelik vereyim, 3000 TL değerinde... webrazzinin cebine giren bişiy yok ama takipçilerini mutlu ediyor. (he arkaplanda dönen para işlerinden anlamam ben)

Neyse, olay şu, bir mesajı retweet eden 50 kişiye ücretsiz gastırokılab üyeliği verecekler. Sevindim, çünkü denemek istiyordum. Hemen twitledim, başka tanıtım twitlerim de oldu, webrazziye yazdım filan, bekliyorum ki dönsünler. I-ıh, ses yok, soluk yok. ne webrazzi üzerinde (nooldu bizim kampanya da yazdım) ne de twitter'dan @gastroclub nooldu sonuçlar soruma yanıt yok. yanisi adamlar "kandırık" yapmış, webrazzide buna "platform" sağlamış gibi hissediyo insan. gastroclub umrumda değil, kullanmadım, asla da kullanmam, duyduğumda da bu yaptıklarını anlatırım ancak webrazzi'nin bu işi umursamaması üzücü geldi bana. bari kampanya kısmını çıkar haberinden...

Diğer bir örnek de PCNet dergisiyle (kasım ayı) gelen Vidobu üyeliği. 1 aylık ücretsiz üyelik vermiş, 45 lira değil, bedava... gir takıl, memnun kalırsan öde paranı devam et üyeliğe. CD kabının üstüne yapıştırmışlar bir şey: "1 aylık Vidobu üyelik kodunuz: 3d45d14df6 Son.Kul. T.:01.01.2013" diye. Siteye girdim, üye olmaya çalıştım, kodu girebileceğim yer yok. Beceriksizim dedim, bulamıyorum dedim, yazdım adamlara, "bende bi kod var, nası kullanıcam hocu?" diye. I-ıh, ses yok. 45 lira zaten fahiş fiyatken bi de meraklı kitleye ulaşmışken, bu şansı böyle beceriksizce harcamak çok ayıp değil mi sizce de?

senin.12m.in adresine sınırsız ulaşım diye PCNet'te reklamım çıksa veya webrazzi yazsa çok sevinirdim. Ama insanlar bu kampanyaları yönetemeden başlatıp, sonra altından kalkamıyorlar sanırım. Türkiye'de böyle amatör duruşlar beni üzüyor, bizim yapmamamız gerekiyor gibi düşünüyorum. Ama ne yazık ki yapılıyor. Kendimi kandırılmış, dolandırılmış ve hatta aldatılmış hissediyorum. Bak olum üzmeyin beni, almayın ahımı, çıkar aheste aheste.

PS: Piyasada GastroClub'ın alternatifi var. Vidobu'daki videoların da çok daha iyileri youtube.com'da bir reklam karşılığında size sunuluyor... Hayat kısa, bu yazıyı baştan sona okuyacak vakti nerden buluyorsun? Madem okudun buyur üyelik kodunu kullanacak yeri keşfedip Vidobu üyeliği kazandın! :))

Beats by Dr.Dre and Tiesto

  • 0

Yakınlarda hediye olarak bir Dr.Dre kulaklık aldım, Monster marka. Ya da Beats Audio marka. Yok, Dr. Dre marka... Bir çok adı olan, günümüzde moda ve kaliteli kulaklık üreten bir firmaya ait kulaklık işte. Cahilliğime verin, benim bildiğim Monster üretiyor kulaklıkları... Bu zırvaları geçerek esas konuya geliyorum.

Beyaz, tarz bir görünüşe sahip kulaklığımı sevdiğim bir arkadaşım hediye etti (Mervee, selaaam!). Kendisi pek kullanmıyormuş. Ben ise Philips'in 20liradan ucuz bir kulaklığını kullanıyordum epeydir ve daha geçen hafta düşünmüştüm kendi kendime. Bu kulaklığın derisi döküldü, kalanını soydum, kablosu koptu, başka bir jack yaptım, yine koptu, yine yaptım, 30 cm kablo kaldı geriye. Ses kalitesi fena değil ama mükemmel de değil. Hatta şimdi kıyaslıyorum da, duyuyormuşum sadece müziği, dinlemiyormuşum! Neyse işte, düşündüğüm şey kendime neden güzel bir kulaklık almadığımdı ki Merve'nin de taç kulaklıkları çok sevmediği konusu açıldı. Bir anda Dr. Dre kulaklıklarımı hediye olarak elimde buldum. Eski kulaklıklarımın 60 katı kıymetindeki kulaklık bakalım nasıldı.÷

Şimdi birkaç gündür dinlediğim kadarıyla söyleyebilirim ki kulaklıklar gerçekten efsane... Pilli olması herhangi bir kaynaktan gelen sesi yükseltebilmesini sağlamakla beraber, verdiği bass'ın haddi hesabı yok. Tiesto dinliyorum ve kimi yerde kulağım gıdıklanıyor. Basslar kulakmememi sallıyor resmen ya! Winamp'ın EQ'sunu Full Bass'a getirdiniz mi kulaklığın kafanızda titremesini hissediyorsunuz. Çok keyifli!

Bu arada, Tiesto is too much energetic be abey! Yoruldum valla dinlerken Mastermix Part II (2007) çalışmasını. RedBull içip de öyle devam etmek lazım! Ancak dinleyip yerimde duramadıkça şu yüzbinlerce (hundereds of thousands of) insanın katıldığı tekno partilerde olmak istiyorum. Biraz da kafayı bulunca manyak oluyordur, eminim.

The end as Mayas guess it

  • 0

Başlığın kusuruna bakmayın, ya kulaktan dolma ya da kulağa dolma bi cümlecik :) 21inde bitiyor işimiz görünüşe göre. Bugün 3'ü. Bu sona erme işini aslında ciddiye alıp hayatımızda bazı değişiklikler yapmalı mıyız diye düşünüyorum. Belki gerçekten bunlar son günlerim, iki hafta sonra işim bitiyor diye düşünüp, hayattan gerçekten neler beklediğimizi, nasıl mutlu olacağımızı hesap edebiliriz. NASA açıklama yapmış, gezegen bize çarpacak olsaydı şimdiye çıplak gözle görülürdü filan diye. Anlamadığım bir şey şu ki, biz evreni ne kadar tanıyoruz? ışıkhızının bilmem kaç katıyla hareket edemez mi gezegen? Karadelikleri tanımladık mı, birer portal olup arkakapıları yerküremize açılıyor olamaz mı? Ya da karadelik açılıp bir gezegeni üzerimize hızla çekemez mi ki? Bence biraz insanları sakinleştiriyorlar :)

Ben inanmıyorum 21 Aralık'ta kıyametin kopacağına. İstediğim şey kıyametle beraber gitmekti zaten, inancımıza göre kabir hayatı olduğu için kabirde beklemektense direk yargılanalım, yanacaksak yanalım, cennet'te noktalayalım işi dişe bekliyorum :) 21'inde iş biterse pek keyifli olur, yılbaşında nereye gitsem, evde mi olsam diye hesap yapmaya gerek kalmaz...

Ha, ama Mayaların bu zamana dair bir iddia atmaları ve bugün de insanların Şirince (doğru mu hatırladım) beldemize toplaşmaları bile adamların ne kadar gelişmiş olduğunun kanıtı... Uzun süredir medeniyet pek gelişmedi zaten, teknoloji geçti sadece bakma, kafalarda değişen bir şey yok...

Ofis Manzaraları

  • 0

Bizim 'bi arkadaş' bişiyler karalamış, onu paylaşmak istedim:

Çizgiler oluşturuyordu yağmur pencerede. Evet, ufak damlacıklardan oluşan çizgiler. Damlaların vurduğu nokta ile hızlarını sönümlendirdikleri yer arasında minik noktacıklar halinde duruyorlardı. Kimi dimdik yerküreye doğru, kimi belirli bir açıyla yanlara. Trafik akışına devam ediyordu, damlaların arasından. İzlerin fazlaca belirginleştiğini hisseden sürücülerin sileceklerini çalıştırmalarının dışında bir fark yok gibiydi. Yine akıcı, yine yoğun, yine yakıcı...

Çalıştığım yer, istanbul'un kalabalık yollarından birine olan geniş mi geniş bir cepheye sahip. Islak pencerelerden gördüğüm, trafik sıkıştığı zaman ortaya çıkan kartvisit dağıtıcılar var: Adriana Lima görseli ile süslenmiş Kadıköy masaj salonları. Dağıtıcılar büyük bir ustalık ile 20 KM hızdan yavaş giden aracınızın penceresine takıveriyorlar karvizitleri. Camı açsanız kart içine düşüyor cam yuvasının. Bekliyorsunuz varacağınız yere kadar, inince alır atarım nasıl olsa diye...

Otobanın ardında beton yığınları var, denize kadar uzanan. Bulunduğum yerden ağaç göremiyorum pek. Ancak denizin ötesinde gördüğüm dağın üzerinde var koyu yeşil güzel ağaçlar. Adaların henüz o kadar da talan edilememiş bir köşesini görüyorum, betondan kulelerin izin verdiği dar bir aralıktan. Bu aralıkta, çatıların bittiği yerde başlıyor deniz, adanın kıyısına kadar. Deniz akıntılı bugün, soldan sağa gidiyor, görebiliyorum. Kadıköy'de işi olsa gerek, istikameti öyle...

Kimi zaman PVC doğrama pencerelerin içinde hareketler görüyorum adalara bakarken. Karanlık bastığı zaman önümde örülmüş surlara düzenli aralıklarla monte edilmiş gözlerde yanan ışıklar oluşuyor. Kalabalık yoldan geçenler nasıl olsa içeri bakmaz diye kapanmıyor perdeleri. Onlar evlerindeyse ben neden halen işteyim diye düşünüyorum...

Detox Fashion! by Greenpeace

  • 0

Çok güzel çalışıyoruz Greenpeace olarak. Bu aşağıda izleyebileceğiniz video'da bayıldığım çalışmalarından biri... Ha bu arada, çalışıyoruz diyorum, ne yapıyorsun diyeceksin, işte bu videoyu sizlere ulaştırıyorum. Kampanyalarının altıma e-postamı ve imzamı atıyorum, evet, bu kadar basit. Siz de bir "aktivist" olabilirsiniz, hem de sadece 3-5 dakikanızı ayırarak, büyük farklar yaratmanın keyfini yaşayabilirsiniz.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=XxFWo4sCzCs]

Taslak - Puppy'de Türkçe dili ayarları ve Kişiselleştirme

  • 0

Bu yazımda size USB'nizden çalıştırabileceğiniz işletim sistemleri ve onların yararlarına dair bilgi vereceğim. Puppy ise benim favori dağıtımlarımdan biri. Ancak f klavye kullandığım için yaşadığım bir problemi çözmek için 20 dakika uğraştım, artık unutmamak için buraya yazıyorum. Bundan bir kaç sene önce tekrar araştırmış bulmuştum, ancak şimdi hatırlamadığımı görüp 20 dakikamı harcayınca, yıllar sonra yine vakit harcamak yerine bu yazıya vakit harcarım diye düşündüm ;)

/etc/X11/xorg.conf dosyasını açın, keyboard kısmına inin (ortalara doğru), şu şekilde olmalı:

Section "InputDevice"
    Identifier  "Keyboard0"
    Driver      "kbd"
    Option      "XkbRules" "xorg"
    Option      "XkbModel" "pc102" #xkbmodel0
    Option      "XkbLayout" "tr" #xkeymap0
    Option      "XkbVariant" "f" #xkbvariant0
    Option         "XkbOptions"   "grp:ctrl_shift_toggle"
EndSection

Eğer f değil q klavye olsun isterseniz; basit bir # işareti ile işi bitirebilirsiniz:

Section "InputDevice"
    Identifier  "Keyboard0"
    Driver      "kbd"
    Option      "XkbRules" "xorg"
    Option      "XkbModel" "pc102" #xkbmodel0
    Option      "XkbLayout" "tr" #xkeymap0
    #Option      "XkbVariant" "f" #xkbvariant0
    Option         "XkbOptions"   "grp:ctrl_shift_toggle"
EndSection

 

Ayrıca, varsayılan tarayıcı değiştirmek istiyorsanız,

/usr/local/bin 'e gidip orada defaultbrowser 'ı bulun. Sağ tıklayıp Open as text dediğiniz zaman karşınıza şu veya benzeri gelecektir:

#!/bin/sh
exec opera "$@"

Burada "opera" yazan yere ilgili browser'inizin başlatma komutunu yerleştirebilirsiniz.

 

Mutlu olmak için önce giriş yapmalısınız

  • 0

Sevgilimle Ortaköy’de yürürken pembeli mavili canlı renklerden bir dükkan gördük, ismi gavurca. L’era Fresca yazıyor tabelasında. Zaten isminde bir de apostrof (bildiğimiz kesme işareti) varsa bizim paramız yetmez diyerek yola devam etmek geldi önce içimizden. Sevgilimi durdurup, görmeden bilemeyiz, girmeden edemeyiz, hadi yallah demeyerek içeri girmeyi teklif ettim. Cafe’nin içinde ilerledikçe menüdeki fiyatların yükseleceğinden emindim. Sonunda dondurmaları ve tatlıları gördük, kafamızı kaldırıp fiyat listesine baktık. O da nesi? Öğrenci işi fiyatlara bir de %20 öğrenci indirimi eklemişler. E hadi deniyelim dedik Günlük taze sütlerinden hiç bir katkı maddesi kullanmadan yapıyorlarmış. Lezzetine doyum olmuyor. Fiyatıyla, tasarımıyla, çalışanlarının içtenliğiyle ve Tadelle markasının sahiplerinden (Fermet Gıda) olmasıyla hemen bayıldık bu markaya. Buyrun, siz de bu logoyu görürseniz yolunuzu çevirirsiniz bir dahaki sefer: 
Lera_logo
E başlığın ne ilgisi var bu yazıyla diyeceksiniz. Hemen açıklayayım efendim, o dükkana önyargılı kalıp 'giriş yapmasaydık'; ne o güzelim dondurmalardan haberimiz olacaktı, ne "bütün L'era'nın mağazalarını gezelim" diye bir eğlencemiz olacaktı, ve de bu lezzetli yazı sizlere ulaşamayacaktı. O yüzden, giriş yapın, mutlu olun...

Chromebook

  • 0
Chromebook almaya fırsatım olmadı, malum kaçıncı (burayı kendi
patriotizm'inize göre doldurun) dünya ülkesinde yaşadığımız için
Google daha buraya getirmedi, Amazon filan da elektronik göndermiyor,
eBay'den alsam da canım gümrüğümüzde takılıyor vs. Neyse, sonuç olarak
sağolsun bi abinin yardımıyla Chromium OS'i USB'me attım,
bilgisayarımı sanki bir Chromebook'muşçasına çalıştırdım. 15.6"
büyüklüğü ile biraz abartılı olsa da sadelik ve basitlik olarak
gerçekten bir Google işletim sistemiydi. Ancak yaşadığım aksilikleri
hemen aktarayım:

Türkçe klavye desteği var ama F klavye yok! (o yüzden bu yazıyı
yazarken yine 10 parmak kullanıyorum ve sağ serçe parmağım şimdiden
yoruldu.)
mp3 formatını desteklemiyor, çalmıyor.
Harici fare takılınca hızı düzgün ayarlanmıyor, scroll ya milim
gidiyor ya uçuyor.
Flash çalışmıyor.
Chrome extensionlarından bir çoğu Windows Media Player filan istiyor
(radio uygulamalarını denedim) ve haliyle Chromebook'ta çalışmıyor.
Google'ın CB (ChromeBook) için ayrı bir Store yapması gerekebilir.

Bütün bu yorumlarımın sebebi 'genuine' bir CB sahibi olamayıp çakma
yollarla onu kullanıyor olmam olabilir ancak özellikle TR-F klavye
desteklemiyorsa benim ChromeOS ile işim olmaz. Ayrıca Opera
yükleyemiyorum! :)) (Şaka bi yana Chrome'un Android telefonum ve CB
ile senkronizasyonu pek keyifli)

Hadi artık, kim bana bi chromebook getirecekse getirsin, 199 dolara
bile var be anacım. İkinci ele de razıyım :))

Smart reklamı ve güzel bir Fransız parçası

  • 0

Fransız filmlerinden nefret ederim ancak müziklerinin (özellikle tekno) güzel olduğunu düşünüyorum. Bu müzik de ilk sefer garip gesle de sonrasında bana "catchy" bir "tune"muş hissi verdi :)

Burdan buyrun:

 Bu arada, vidyo yüklenirken bir soruyu cevaplayayım: Smart'ın en kötü yanı ne biliyor musunuz? Bu keyfi yalnızca bir arkadaşınıza yaşatabiliyorsunuz. (Konsere 4 kişi giderken tek bir Smart kullandığımız gerçeğini göz ardı ediyorum. Ayrıca o yolculuk bağajdaki arkadaş ve yolcu koltuğundaki ikili için keyifli geçti mi emin değilim :)) Aa, video başlamış bile, hadi izleyin izleyin :)

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=h7vq8Kjs3q4]

Garanti'den harika bir interaktif reklam uygulaması

Sanıyorum etrafımdaki herkes internet bankacılığı kullandığı için bu reklamla karşılaşmamış :) Yoksa bi yerlerden duyardım diye düşünüyorum. Bir "privacy" ihlali var mı diye düşündürmüyor da değil ama akıllıca bir çalışma.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=M-CIzuKEpwg]

Işınlanma keşfedildi!

  • 0

Emlakla ilgili araştırmalarıma devam ederken gemi tasarımlı bir oto galeri projesine rastladım. Hoşuma gitti okumaya devam ettim. Artık adına ne denir bilemiyorum ama “cruise” olarak güzel görünüyor sanki. Buradaki esas önemli konu, tüm konut ve emlak projelerinde olduğu gibi bunların da ışınlanmayı keşfetmiş olmaları:

Sitelerinden bir görüntüyü başlaşıyorum, sonda yazan koyu gri yerlere bakın lütfen:

Image001

Sahile 3 dakika, tren yoluna 2 dakika mesafede ise, tren yolu ile sahil arasında 1 dakikalık mesafe vardır. Peki, güzel...

Sahile 3 dakika, Sahiba Gökçen Havalimanı’na 2 dakika mesafede ise sahilden havalimanına 5 dakikada gidilebilmektedir. Normalde asla bu kadar kısa vakitte gidemeyeceğiniz yolu, OtoWorld Asya’ya uğramak kaydıyla yalnızca 5 dakikada gidebilirsiniz. Sanıyorum portalın birini sahile, birini havaalanına kurmuşlar, ışınlayıp duruyorlar. Hava bulutlu olunca biraz yavaş ışınlandığı için max 5 dakka sürer diyerek vermişler süreleri. Sıra bekliycen, portala giricen çıkıcan filan, vakit alır tabii...

Sahilden kuş uçuşu havalimanı 5 kilometre. (yandex haritalar sağolsun)

Image002

Ancak trenyolu sahil arası:

Image003

324 metreyi 1 dakikada katedebiliyorsa; 5 dakikada 1,620 km kat edilir. Nerde geriye kalan 3 km?

Tamam sinirimi otoWorld’den çıkarttım farkındayım ama yapmasınlar bunu ya. Kandırmasınlar insanları. Hadi, yine şansınız yaver giderse ve altınızda 2.0 motor araba varsa gerçekten 5 dakkada havalimanına gidebilirsiniz. Ama ne olursa olsun sahile inmek için meşekkatli yollardan gideceksin, ulaşamazsın 3 dakkada, 180 saniyede.

Hadi onlar pazarlama yapıyor, kandırıyor. Siz kanmayın bari...

Not: Reklamın iyisi kötüsü olmaz, adamların reklamını yapmış olduk ama onlarla bir ilişkim yok, hatta yarın gelip “ne laf ediyosun la bizim hesaplarımıza, kronometreye bastım ölçtüm!” bile diyebilirler :)

Not2: Merhaba, yine ben! Şimdi mekanı düşünüyorum da, bağlantı yoluna kolay çıkabiliyorsan gerçektende verlien sürelerde ulaşabilirsin yahu. Gidip deniycem, du bakalım, günahlarını almayalım, büyük proje, kaldıramam sonra :D

Posterous'a reklam vermek

  • 0

Posterous şu an için reklamları desteklemiyor. Ancak birazdan anlatacağım yöntem ile rahat kullanımlı blogunuzdan gelir de elde etmeye başlayabilirsiniz. Öncelikle, temelde yapacağımız işlemi anlatayım, zaten bilenler varsa kendi başlarının çaresine bakabilirler. Adsense kodlarımızı bir başka sunucuya yerleştirerek, iFrame kullanarak Posterous üzerinden çağıracağız. Peki, şimdi adım adım devam edebiliriz:

Öncelikle bloğunuza girip kendinize reklamı yerleştirmek üzere bir yer beğenin. Buranın genişliğini ve yüksekliğini hesaplayın.

Tasarımda koymak istediğiniz yere göre AdSense’ten bir kod üretmelisiniz. En uygun boyutlarda bir reklam oluşturun ve kodunu kaydedin.

Oluşturduğunuz reklam kodunu bir txt dosyasına yapıştırıp en başına <html> en sonuna da </html> yazın. Bu txt’i html olarak kaydedin.

Şimdi bu dosyayı koymak için bir sunucuya ihtiyacınız var. İnternette dropbox tavsiyesine rastlamıştım, zaten kullanıyorsanız oraya public olacak şekilde atabilirsiniz. Buradan adresi kopyalayın, örneğin benimki: http://dl.dropbox.com/u/37414268/adsense.html olarak çıktı ve kısaltınca http://db.tt/NGqpC5G4 adresi belirdi.

Şimdi Posterous’a gidip ilgili yerden temanızı değiştirin.

<div class="ads">

</div>

Bende more-sidebar div’inin üstüne yerleştirmek uygun oldu. Her temada yerine göre bakmak lazım. Ayrıca reklam boyutu kadar div açınca scrollbar’lar görüntülendi, div’in boyutlarını büyüttüm, problem olmadı. Başka tarayıcılarda problem teşkil ederse belki max-width gibi düzenlemek doğru olur.

Sitemdeki reklamı gördüyseniz bir tıklayın bakalım, çalışıyor mu? ;) Şimdiden herkese iyi kazançlar!

Not: Bu konuda eksik gördüğünüz yer varsa  (örneğin AdSense hesabı almak, AdSense’de kod oluşturmak vb.) lütfen yorumlara yazın, o konularda da bir rehber hazırlarım.

Honda N One

  • 0

http://www.freshnessmag.com/2012/11/05/honda-n-one/ adresinde bu sefer Honda’dan farklı bir araba geliyor:

Image001

Japonya minik arabalara vergi muafiyeti uyguluyormuş. Keşke bizim ülkemizde de öyle olsa. 80 kiloluk adamı taşımak için 1200 kiloluk metal yığınlarının yollarda dolaşması kesinlikle bir doğa katliamı. İlgili bağlantıya tıklayarak diğer fotoğraflarını görüntüleyebilirsiniz. Beni en çok içi etkiledi:

http://www.freshnessmag.com/2012/11/05/honda-n-one/

Image002

Pembe Honda Jazz

  • 0

Image001

http://www.honda.co.jp/Fit/webcatalog/type/shes/ adresinden detaylarına bakabileceğiniz gibi (okuyabileceğiniz demiyorum, bakabileceğiniz diyorum, çünkü japonca :D) Honda, Jazz (oradaki ve USA’deki adıyla Fit) için pembe renk seçeneği sunarken biraz da hayat stilini öne çıkartmış. Orta yaş kadınların tercih ettiği söylenilen Jazz artık pembe olarak genç kadınların da tercihi olabilir J

Movember

Lf_goes_mo_hk_story_0

Siz de bıyıklarınızı bırakın (sakaldan daha çok dikkat çekiyor) ve merak edenlere Movember hakkında bilgi verin.

PizzaHut'ta uygun beslenme

Dsc_0001

Arkadaşlarımın bir kısmı bana cimri der, sevgilim ise tutumlu olduğum için beni sever. Ancak ben kimi zaman kendimi Baltalı İlah’ın hemen altındaki uyanığa benzeterek ufak hesaplar peşinde koşuyorum. İşte fotoğrafını gördüğünüz leziz salatanın hikayesi de bunlardan biri:

PizzaHut’ın mağazasına göre değişen derinlikteki kaplarında (bana iki farklı boy geldi) ortalama 6 TL’ye tepeleme salata doldurup karnınızı doyurabilirsiniz. Öncelikle kasenize kısır gibi hava boşluğu çok olmayan yoğun yiyecekleri istifleyin. Ortalara doğru kısmen boşluklu olanlara (makarna gibi) başlayıp, en tepeye marul gibi havalelileri dizerseniz en uygun ağırlığı yakalamış olursunuz. Tercihinize göre yapışkan vazifesi görebilecek soslu maddelerle daha fazla marul yapıştırabilirsiniz mesela, bir kat sos, bi kat marul misali.... Üzerine nar ekşisi dökmeyi unutmayın, yakışır.

Son olarak da tepsinize kasenizi yerleştirin ve ekmek parçalırını yatay olarak koyun. Bu noktadan sonra dökülmesinde sakınca yok, hay aksi imajınızı takının,  ekmekleri tepsinizden alıp yiyebilirsiniz sonuçta!

Şaka bi yana, arkadaş zoruyla PizzaHut’a gittiğinizde yapabileceğiniz en iyi şey salata büfesinden yemek. Sonra çıkınca Little Caesars’a gidip keyifle karnınızı doyurabilirsiniz.

Para parayı çeker

  • 0

Para kazanmak için yatırım yapman gerekir. Yatırım yapar, karşılığını alırsın. Yatırım yapmak içinse paran olması gerekir. Paran varsa yatırım yapar, yatırımın varsa para kazanırsın. Denklemin iki tarafındaki “yatırımları” sadeleştirirsek geriye “Paran varsa, para kazanırsın” kalır. Yani “para parayı çeker”.

Ha, az paran varsa ve yatırımda şansın yaver gitmezse başka yatırımla durumu kurtaramayacağın için senin için döngü çabuk biter. Şanslıysan, doğru zamanda doğru yatırım ile başarı hikayelerinin kahramanı olabilirsin.

Neden akıl hastanesindeyim.

  • 0
Bir akıl hastanesi ziyaretimde, doktora bir hastanın hastaneye yatırılıp yatırılmayacağını nasıl anladıklarını sordum. "Şöyle", dedi doktor, "bir küveti dolduruyoruz ve hastaya bir çay kaşığı, bir kahve fincanı ve bir kova vererek ondan küveti boşaltmasını istiyoruz."

"He anladıım", dedim, "normal birisi kovayı tercih edecektir, neticede kaşıktan veya fincandan daha büyük". "Hayır" diye cevapladı doktor, "Normal birisi tıpayı çeker. Yatağınızı pencere kenarında mı olsun istersiniz?"

İmleç imleyici

  • 0

http://www.pointerpointer.com/ adresiyle karşılaştım StumbleUpon sayesinde. Çok güzel bir fikir ve uygulama bence. Siyah alanda fare imlecinizi bir yere götürün ve durun. Biraz bekledikten sonra sizin imleci parmakla gösteren bir fotoğraf geliyor. Farklı insanlar, apayrı pozlar. Eğlenceli J

Image001

Sanırım dinamik olarak değişmiyor, ben tag’lanıp sürekli yenilecek bir yapı düşünmüştüm ama belirli alanlara belirli fotoğraflar sabitlenmiş çıktı.

Evlilik istatistikleri

  • 0

http://rapor.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?demografidb2=&report=BOSRAPOR17.RDF&p_yil1=2011&p_dil=1&p_kod=1&desformat=html&ENVID=demografiEnv

Bu bağdaki istatistiğe bakarsak, erkeğin en az 4 sene büyük olması gerekiyor. Yaş farkı arttıkça boşanma oranları azalıyor. Yaşları eşit olması 7 senelik fark ile aynı değerde…

Image001

Yani, erkek akranınız değilse 7 yaş büyük olmasına bakın kızlar ;)

Not: Veriler 2011 yılı için alınmıştır. Bu yazı geyik olsun diye yazılmıştır. Boşanacağınız adamı almayın, onları oyalamayın.

Gelecek nesil konut projeleri

Şehri bitirip banliyöye gittikçe, iş merkezlerinden uzaklaşan, altyapısızlık yüzünden trafik çilesini konut projesi sakinlerine yaşatan koca koca siteler, gelecekte farklı bir pazarlama yöntemine gitmek durumdunda kalacaklar. Kira garantili yerine “iş garantili” lafı emin olun duyacağınız bir şey. Hatta bazıları belirli şirketlerle anlaşıp onların ofislerini taşırken, lojmanmışçasına çalışanlarına uygun koşullarla ev teklif edecekler. Gelecekte insanlar işe yakın yaşamanın önemini anladıkça bu dediklerim bir bir çıkacak.

Belki de çıkmayacak, olsun, yine de siz “iş garantili” konseptini bir düşünün derim J

Farenize hükmedin! (Rule your mouse!)

  • 0

Bazılarınız bilgisayarı kullanırken yalnızca 2 tuşu olan bir de ortada tekerleği olan fareler kullanıyor olabilir. Üzülmeyin, ortadaki tekerlek bile aslında size fazla. :) Biraz gelişmiş kullanıcılar (surfers) ihtiyaç duydukları ‘geri’ tuşuna sahip bir fareyi tercih etmişlerdir. Kendini bilgisayar oyunlarına vurmuş olanların ise 20 tuşa kadar uzanan uzay tasarımlı alternatifleri mevcut. Bu sıralar en çok karşılaştığımız net/note book sahipleri ise alıcısı nano (ufacık), kendisi minik fiyatı da taşınabilirliği kadar uygun fareler tercih ediyorlar. Malum, orda burda düşer şaşar, kırılır, neme lazım...

Hangi fareyi kullanıyor olursanız olun, klavyeye elinizi götürmek ve sonra tekrar fareye dönmek çoğu zaman zor olabilir. Bu gibi durumlar için “mouse gestures” denen özellikle ilk Opera’da karşılaştım. Bildiğiniz aryalar söylenen yerden bahsetmiyorum, tarayıcı olan Opera’dan bahsediyorum :) Bu fare jestleri öyle mükemmeldi ki, yalnızca iki tuş ile bütün surf hayatım değişti. Sanki Şile’nin nispeten ufak dalgalarından çıkıp okyanusların 3 metrelik dalgalarıyla dans ediyor gibiydim. Örnek vermek gerekirse, diyelim ki “geri” gitmek istiyorsunuz, çok kolay! Sağ tuşa basılı tutarken (sağ klik) mouse’u sola kaydırın ve voila! Bir önceki sayfadasınız. Daha da kolayı var; sağ tuşa basılı tutarken normal (sol) klik yapın.

Kısaca özetlemek gerekirse, fare jestleri belirlenmiş bir düğme ile etkinleştirilen ve etkin halde çizdiğiniz şekillere göre farklı işlemler gerçekleştiren, sevimli ve rahat kısayollardır. Opera’nın yeni sürümünü indirerek boş bir ekranda sağ tuşa basılı bekletin, yukarı/aşağı/sağa/sola gitmeniz ile neler olacağını anlatan bir rehber ile size yol gösteriyor. Aşağıdan basit bir sekme kapatma hareketini görebilirsiniz:

Önce sağ basıp bekledim:

Image007

Ardından basılı tutarken sağ klik’i fareyi aşağı sürükledim:

Image008

Ve son olarak da fareyi sağa sürükleyerek sekmeyi kapattım:

Image009

İşte bu kadar. Opera ardından bana başarılı olarak yaptığım işlemi gösteren bilgi penceresini de sundu ve açık kalan diğer sekmemde surfe devam ettim:

Image010

Yazımın ikinci bölümünde size bu hareketleri nasıl Windows ortamına taşıyabileceğinizi anlatacağım. Şimdi http://www.opera.com/download/ adresinden Opera’yı indirip hem hızlı surfun keyfini çıkartır hem de Mouse Gestures (fare jestleri) tadına varın. Sınav yapıcam bak!

Ginger ve ben

  • 0

Sahibinden sayesinde ilk defa bir Ginger’a bindim. Uzun zamandır istiyordum. Aslında millenium’un icadı diye çıktığına göre 12 sene olmuş bile istemeye başlayalı J Hemen izlenimlerimi paylaşayım, sonra unuturum:

Ileri ve geri navigasyon ayak bilekleriyle oluyor. Kendini öne arkaya vermek yerine bileklerini gaz pedaline basarmışçasına yatırabiliyorsun. Sol ve sağ dönüşleri ise tutunduğunuz gidonu yatırarak yapılıyor. İlk başta durmak biraz kontrol ve alışkanlık gerektiriyor. Alışınca hiç problem yok. Sol ve sağ dönüşler ise gidonu dairesel düzlemde hareket ettirdiğinizi farkedince kolaylaşıyor.

Genel izlenim olarak ilk defa adımımı atmadan önceki heyecanımı halen taşıyorum. Kayak veya jetski kadar keyifli olmasa da kesinlikle denenmesi gereken bir tecrübe.

İş fikri:

Sahilyolunda 5 dakka 10 lira pazarla, ama güvenlik önlemleri ve sakatlanırsam tamamen benim suçum imzasını unutma!

It's all about the UX

User Experience, yani Kullanıcı Deneyimi. Bu terminoloji kullanılmaya başlandı ve yaygınlaştı, öyle ki artık UX (yueks) deniyor kısaca. Uzmanları da var bu işin. iPhone bence en önemli UX devrimini gerçekleştirdi ve akıllı telefonlarda bıdık kalemlerle işlem yapmaya uğraştığımız konsepti parmaklara taşıdı. SPB diye bir şirket vardı Windows Mobile zamanında, onlar da büyük ikonlarla kalemsiz kullanabilir kılıyordu telefonu aslında. Fikir varmış yani, uygulayan olmamış.

Şimdilerde ise cep telefonlarında önemli olan işlemci hızıymış, ekran boyutuymuş değil, “kullanımı nasılmış” ifadesi. Blackberry ölüm döşeğinden 10 ile dönüyor, dönmeye çalışıyor. Video’yu izledim, akılcı geliştirmeler var, beğenmedim dersem yalan olur. iPhone’un devrimi bana göre artık çok geride kaldı. Daha da esneklik tanıyan, daha akıllı arayüzlere ihtiyacımız var. Android’in notifications’ı (evet, iOS 5 ile gelen güncellemeye ragmen İPhone bildirimleri çok ama çok başarısız!), Windows Phone’un tiles (kutucuk/karo) mantığı ve öezllikle Windows 8 (ve Outlook.com) ile gelen e-posta arayüzü gibi gelişmeler bu işin sonunun olmadığı gösteriyor. Dolayısıyla iPhone biraz ‘outdated’ kalıyor, benden duymuş olmayın.

 

Hemen şu aşağıdaki bağda bir tanıtım vidyosu bulabilirsiniz:

http://techcrunch.com/2012/10/11/rim-bb10-video-hands-on/

 

Markalar nereden para kazanıyor?

  • 0

Bir çoğumuzun “adamlar nerden kazanıyor?” sorunsalına cevap verecek nitelikte hazırlanmış bir çalışma:

http://rcs.seerinteractive.com/money/

Aşağıda saydığım 6 farklı kanaldan para kazandıklarına dikkat çekmiş. Her bir markanın/ürünün üzerine tıklayarak nereden para kazandığı ve karlı olup olmadığını görebilirsiniz.

Advertising (reklam)

Subscribers (üyelik)

Lead Gen / Affiliate (iş ortaklığı)

Selling Data (veri satışı)

Freemium (ücretsiz&paralı {buna bi Türkçe karşılık bulan var mı?}

Royalties (lisans ücreti)

eBay Applications

eBay’de my eBay’e girip de yeni bir şeyle karşılaştınız mı? Ben karşılaştım... Ahanda:

Image001

Applications, yani uygulamalar, hemen baktım neymiş diye:

Image002

Yani diyor ki, operasyon veriminizi arttırır, satış giderlerinizi azaltır, işinizden daha çok kar bıraktırır. Analitiks uygulamasını bedava olarak örnek diye vermiş. Uygulama merkezi diye bir şey yaparak başka uygulamalar da koymuş.

Image003

Hemen activate düğmesine bastım tabii ki... Böyle baya baya dolan bir çubuk ile progress’i gösterdi J

Image004

Şimdi bana özel’e girdiğim zaman şu şekilde görüyorum ilk uygulamamı:

Image005

Start deyip de başlattığım zaman hangi sitede hangi ürün için istatistik bakmak istediğimi soruyor:

Image006

Ancak benim hiç ilanım olmadığı için cevap olarak bunu alıyorum:

Image007

Eğer eBay’de ilanı olan varsa, bu uygulamayı kullanıp nasıl olduğunu paylaşırsa sevinirim.

Haydi gençler satışa! :D

Kapak koleksiyonu için özel açacak

  • 0
Kapak_koleksiyonuthings_a

Aslında kapak koleksiyonu için özel olmayabilir ama benim ilk aklıma gelen arkadaşımın arkadaşına yurtdışından cam şişe kapağı getirişimiz oldu. Bu şekilde doğrudan kapakları açar açar koleksiyonuna ekleyebilirsin diye düşünüyor insan :)

Captcha, Re-Captcha ve dahası

  • 0
Captcha-cozcozebilirsen

Captcha diye gördüğümüz ve kapça gibi okumaya çalıştığımız bu kelimenin aslında bir kısaltma olduğunu biliyor muydunuz? Completely Automated Public Turing test to tell Computers and Humans Apart yani, Tamamen El Değmeden Hazırlanmış ve Bilgisayarlar ile İnsanları Ayırmaya Yarayan Test diyebiliriz J

Peki bunu nasıl yapıyor? Önce bilgisayarın OCR (Optical Character Recognition – Optik Karakter Tanımlama) ile anlayamayacağı haldeki görselleri oluşturuyor. İçinde belli karakterler yer alan bu görselin içeriğini tuşlamanızı istiyor. Captcha sistemi, bu metnin ancak insanlar tarafından –zorlanarak- okuyacağını varsayarak karakterlerin doğru girilmesi başarılıyorsa ekran karşısındakinin insan olduğu kanısına varıyor.

Google ise hazır captcha işini yapıyorken, bunu biraz da hayrına yapalım demiş ve dijitale çekmek istediği yayınları (kitaplar, dergiler) OCR ile tanımlayamazsa Captha’ya ilave etmiş. Siz önce sorguyu doğru giriyorsunuz, ardından bir kelimeyi görüntüden djital daktilo yazısına çeviriyorsunuz…

Çok zaman önce öğrendiğim bir başka şeyi de paylaşmazsam olmaz. Bildiğiniz üzere bu captcha’nın amacı sitelerin formlarına, üyeliklerine, hizmetlerine vs. kötü niyetli kişilerin yazdığı otomatik bilgisayar sistemlerinin saldırmasını engellemek. Fakat bunun da çözümünü bulmuşlar… Özellikle porno sektöründe amacına dedike işgücünü kullanmayı akıl eden sivri zekalar, erotik fotoğraflar arasında geçmek isteyen alert haldeki beylerin önüne captcha çıkarmış. Ancak bu captcha’lar saldırılmak istenen sitelerden alınıyor ve fotoğrafların geçişlerindeki abinin karşısına sürekli çıkartılıyor. İşgücü, bu captcha’yı harıl harıl çözüyor ve dolayısıyla saldırı yapılacak sitenin captcha engeli yine bilgisayar vasıtasıyla ancak gerçek insanlar kullanılarak aşılabiliyor!

Bu yazıda gördüğünüz fotoğraf ile Re-captcha’nın okunmadı diyerek bana sunduğu ağır matematik problemini görebilirsiniz J Çözüp yazdım ama kabul ederler mi bilmiyorum ;)

Sonunda Google Contacts iPhone'da

  • 0

Android kullanırken en sevdiğim özellik bulut ile olan uyumuydu. Kişilerim (kontaklar) ve wifi şifrelerim gibi önemli bilgiler hangi Android telefona geçersem geçeyim hemen benimle oluyordu (evet, çok telefon değiştirdim). Ancak bu durum iOS’un karmaşık iCloud (paralı filan) entegrasyonu ile beni çok zorlamıştı. Bugün bulduğum CardDAV senkronizasyonu ile Google Contacts iPhone’uma güzel yerleşti (evet, Android gibi iPhone da kullanıyorum) ve şimdi çok mutluyum.

iPhone çok rahat kullanılıyormuş gibi görünse de insanları (beni) sıkan çok fazla yanı var, Android ve Google mantalitesi çok daha kolay (fakat geek) ve kullanıcı dostu...

Buyrun burdan siz de ayarlarınızı 28 saniye içinde yapın:

http://support.google.com/mail/bin/answer.py?hl=en&answer=2753077

15 dakikada kendi alan adınızda blog yaratın!

  • 0

Hadi! 15 dakikada dedik, o yüzden elimizi çabuk tutmalıyız… Öncelikle blogger için bir Google hesabınız olmalı. www.blogger.com adresine gidip üye olun ya da giriş yapın. Sonra gelen adımları kolayca geçebilirsiniz. Bunların üzerinde durmuyorum çünkü esas iş http://volkanger.blogspot.com gibi bir adres yerine http://www.volkanger.com gibi kendi alanadımızla kullanmak. Diğer görsel ayarları, başlıkları, yazacaklarınızı peyderpey Blogger’ın kolay arayüzüyle tamamlayabileceksiniz…

 

Oluşturuduğunuz blog’a gelin ve en altta görünen (Ayarlar) Settings’e uğrayın.

 

Image001

 

Ardından gelecek olan alt menüden Basic (temel/basit)i seçin.

 

Image002

 

Blog adresi kısmında bir edit göreceksiniz. Belki de görmeyeceksiniz, Publishing’in altına bakın, orada Blog Address alanında bir bağlantı illaki vardır. Açılınca aşağıdaki gibi bir ekran gelecek.

Image003

 

Kendi alan adınızı Gelişmiş Ayarlar’ın altnıda bulunan yere yazın. www’yi illaki ister, blog.volkanger.com, gunce.volkanger.com gibi farklı bir alt-alan adı da kullanabilirsiniz. Ben siteyi sadece blog için kullanacağınızı varsayıyorum. Kendi domain’izi girdikten sonra Save’e basın. Hata ile karşılaşacaksınız J Karşılaşmazsanız daha önceden birileri sizin için ayar yapmış demektir.

 

Orada yazan “Your domain must be properly registered first. Settings instructions” yazan yerin Türkçesi aşağıda. Oradaki ayar talimatlarına tıklayın, açılan penceredeki değişiklikleri yapmamız gerekecek. Bu sıralar GoDaddy’nin eski ve kolay tek adımlık otomatik ayarları çalışmıyor.

 

Image004

 

Gelen sayfada iki seçim var, size uygun olanı seçmelisiniz ama ben www anlattığım için onu seçtim sayıyorum.

 

Image005

 

Açılan yazılarda şu şekilde bir şeyler yazıyor olmalı:

 

Image006

Sanıyorum bu CNAME’ler üyeliğe özel, siz buradakileri değil, sizin yardımda açılanları kullanıyor olacaksınız. Şimdi anlatılanları yapmak için GoDaddy’ye gidiyoruz. My account’a girince gelen listeden Domains’in +’sına tıklıyoruz:

Image007

 

Gelen listede ilgili domain’inizin sağındaki Launch’a tıklayın:

Image008

 

Karşınıza Control Panel gelmiş olmalı, Biraz ScrollDown ile aşağı inin sayfada ve aşağıdaki yeri bulun, bulduğunuz gibi de Launch bağına tıklayın:

Image009

 

Karşınıza Zone File Editor gelecek. İçinde CNAME kısmını bulun (ikinci sırada olmalı):

 

Image010

 

Bu alanın en altında şöyle bir ekleme düğmesi var, basın ona:

 

Image011

 

www’nin (subdomain kullanacaklar için farklı, ben www’den anlatıyorum) karşılığı olarak “ghs.google.com” yazın (tırnaklar yok). Sonra da ikinci ve karmaşık kısmı yine tırnak kullanmadan girin. Hatırlatma için metni aşağıya tekrar ettim. Dikkat, uzun ve karışık sayı/rakamlardan snora gelen “…domainverify.googlehosted.com.” olarak yazan karşılığı lütfen son nokta olmadan yazın. GoDaddy kabul etmiyor yoksa. “…domainverify.googlehosted.com” olsun (tırnaklar yok).

Image006

 

“www” ve “YEANEWİ1273EA” gibi iki kaydı yönlendirdikten sonra işimiz tamam.

 

Şimdi www.volkanger.com gibi sadece volkanger.com da blog’unuza yönlensin istiyorsanız şunları da yapın (opsiyoneldir):

 

Google’un açıklama sayfasındaki anlattığı değerleri A-kaydı olarak gireceğiz. Bana söyledikleri şu şekilde, sizdeki neyse onları girin:

Image012

GoDaddy tarafına geçin ve A-Host bölümüne bakın (CNAME’in bi üstünde):

Image013
 

 

Sırayla Google’ın söylediği 4 IP’yi de girin, önceden kayıtlı olan IP’yi de sağdaki çarpı ile silin…

 

Son durumda A(Host) tarafında 4 satır ve CNAME tarafında da iki tane eklediğiniz satır olmalı. İşiniz bittiğinde

Image014
düğmesine basmayı unutmayın, yoksa boşuna vakit harcamış oluruz.

 

EVEEEEET, şimdi geri dönüp yarıda bıraktığımız Google ekranına gelelim:

Image015

Bu ekranda www’li haliyle yazmıştık zaten, altındaki checkbox’ı da checkleyebilirsiniz opsiyonel A-kayıtları adımını yaptıysanız… Gururla turanj Save düğmesine basabilirsiniz artık.

 

Hata alıyorsanız yorumlar kısmına yazın… Almıyorsanız,

Image016
iyorum sizleri…