Güneş, bana gözlüğümü değiştirmemi emrediyordu. Parlak ve göz alıcıydı. Güneş gözlüğümü takarken radyodaki hareketli şarkı ile keyfim yerindeydi. Yönümü batıya çevirdiğim zaman güneş arkamdan parlamaya devam ediyordu. Fakat aydınlattığı yolumun ötesinde karanlık vardı. Kasvetli bulutlar, bir kapak gibi dünyayı sarmış, sanki gölgelerin imparatorluğu kurulmuştu. Üzerinde bulunduğum yol, durumun farkında olmayan başka insanlarla beraber gölgelere doğru dimdik ilerlemekteydi. Güneş benimle geliyor gibi, biz yol aldıkça karanlık kaçıyordu bizden. Ama imparatorluk sağlam zeminlere oturmuş olmalıydı. Gökkuşağından bir yarım daire kapı gibi açılıyordu imparatorluğa. Gölgelerin ironik bir kapısı mıydı, yoksa imparatorluğun sonunu güneş mi böyle belirlemişti emin olamadım. Gökkuşağının altına yaklaştığım zaman önce masum sandığım damlalar kapladı gökyüzünü. Ağlıyordu sanki kraliyet ailesi. Ya da lanet okurken saçılıyordu ağızlarından bu ıslak parçacıklar. Aydınlık ile olan savaşlarına bağlıydı bu iki cümlenin farkı. Kim galip ya da kim mağlup biz insanların bulunduğu yerden belli olmuyordu. Artık gölgeler ülkesindeydim. Aracın ışık hüzmelerini açmama rağmen bir değişiklik yarattığımı düşünmüyordum ama bu hareketimle güneşin tarafında olduğumu hissettim. Kısa bir süre sonra damlaların irileştiği ve sertleştiğini üzerimize düşen her parçanın iç parçalayıcı sesiyle anladım. Dolu diye tabir edilen, gölge askerlerinin bulut makinelerinden attığı mermilerdi bunlar. Zırhımız yeterliydi şu taarruz için ama sonrasında güneşin bize yardım etmesi gerekiyordu. Gökkuşağının arkasında unuttuğumuz Güneş'in...
Hiddeti geçmiş olacak karanlığın, mermilerin şiddeti azaldı ve yine damlalara döndüler. Kimbilir, biraz önce yukarıdaki savaşın parçaladığı şarapneller dökülüyordu üzerimize, şimdi yine sövüyorlardı birbirlerine belki de. Hedefime yaklaşırken aracımı bırakıp kişisel kalkanımı kafama geçirdim, hızlı adımlarla gölgelerin beni göremeyeceği kaleye vardım. Kalenin kontrol kulesinden çevreye bakıyordum. Batı tarafında Güney görünüyor, doğuya, geldiğim yere baktığım zaman ise Karanlık'ın halen hükümdar olduğunu görüyordum. Kıstırılmış gibi duruyordu, parça parça geri çekilen bulut makineleri ve askerleri vardı. O gün de öyle başlamıştı benim için. Gölgeyi yaratan, ışığın yokluğudur, karanlığın sebebi, güneşin var olmayışıdır dedim kendi kendime.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.