Garanti beni taciz ediyor

  • 0

Yaklaşık 4 gündür, günde 8 kere filan olmak üzere 4440333 beni arıyor. Önce duymamışım, önemliyse tekrar ararlar dedim bıraktım. Sonra tekrar aradılar zaten. Açtım, bant kaydı çıktı. Hemen kapattım, biliyorum ki lüzumsuz bir şey. Ardından tekrar gelen aramayı baştan ‘reject’ledim. Bana mısın demedi. Tekrar arandım, tekrar açılmadan iade. Tekrar aradılar, açtım dinledim, kredi kartı limiti arttırıyorlarmış. Bana bant konuşuyor ve bi de görüşme kayıt altındadır diyor, arkadaşım madem kayıttasınız aramayın beni bi daha diyorum, bandı kimsenin dinlediği yok... Tekrar arandım, suratlarına kapattım. Konuşup kapatıyorum, ama tekrar aranıyorum. Nasıl bir yüzsüzlüktür bu Garanti. İstemiyorum arkadaşım diyorum, suratına kapatıyorum, yine arıyorsun. Hayır kredi kartı limitimle alıp veremediğim yok, internet şubesini kullanıyorum, istesem oradan başvururum, sen de arttıracağın varsa arttırırsın. Artık bu sefer sonuna kadar dinledim, istiyorsan 1’e, istemiyorsan 2’ye, tekrar aranmak istiyorsan 3’e bas dedi. 3’e basıyordum az daha! Direk 4440333’ü aradım aynı esnada, kredi kartı iptale bağlandım, dinlettim bu aramayı telefona, dedim bu tacizdir, istemiyorum! Ben bişiy yapamam, kartı iptal edebilirim sadece deyince, nefret ettim karttan, iptal et kartı zaten diye çemkirdim. Haklı müşteri hattına aktardı, bilgilerimi filan aldılar, ne zamanlar aradı diyor. Valla dedim bi daha ararsa savcılığa şikayette bulunacağım, taciz ediyorlar beni diye. Bildiğin telefon sapığı oldu.

Ha birisi aramış, nefes alış-verişlerini dinlemişim, ha Garanti aramış “bu bir bant kaydıdır”ını dinlemişim... Telefon sapıklığı mı kaldı bu devirde ya!

PS: Garanti’ye iptal edin dedikten sonra tekrar aranmayacağımı umuyorum. Başka kampanyalar için de aramazsa süper ama ararsa cidden savcılığa gidicem bu sefer...

Şakacı seniiii... (Garanti bankasından mega şaka)

Aynen aktarıyorum, yoruma gerek yok:

50.00 TL’LIK BU HARCAMANIZI 1TL. OCRET KARSILIGINDA 25.00 TL LIK 2 TAKSITTE ODEMEK ISTIYORSANIZ IKI 3SJNSHP5P YAZIP 3340’A GONDERIN.

Dayanamadım, yazıcam yorum. Ya zaten 50 liralık alışverişi ikiye bölmek için 1 lira vermek kısmında eaepahepapüpea diye gülerken ardından yazmam gereken mesajı görünce ortadan ikiye yarıldım gülmekten. 3SJNSHP5P... Hayır zaten bu metni hatırlayıp yazabilirsem 50’yi 3’e bölüp üstüne 1 lirayı da bonus olarak hediye etmen lazım bana (ki biliyorsunuz 50, 3’e bölünmez. İnce espri...). Hayır bi de başında IKI yazacağım sanırım. Ehiy ehiy. Şakacııııı...

SWATCH IRONY diaphane (unisex)

  • 0

Fotoğraflarını görebileceğiniz saatim artık yeni bilekleri senlendirmek üzere yola çıkıyor. Siz de ürün ile ilgilenirseniz yorumlar kısmından bana ulaşabilirsiniz. Blog üzerinden gelen satışlarda ciddi indirim sağlayacağım. Isterseniz sahibinden'de de ilanımı bulup kıyaslayabilirsiniz :)

Dsc_0044Dsc_0045Dsc_0048Dsc_0047Dsc_0049Dsc_0046

Reklamın dibi... Psikolojik banner!

  • 0

eMarketer’den Daily haber geliyor bana. Kimi zaman bir göz gezdiriyorum, kimi zaman doğrudan pas geçiyorum. Bu sefer gelen bülten ise kesinlikle çok etkili bir reklam içeriyordu. Size adresi veriyorum, isterseniz gidin bakalım sizin üzerinizde de etkileyici olacak mı: http://www.emarketer.com/Newsletter_htm/20121221.html

Ama tembellik edenler için de bir parça kesip aşağıya yapıştırdım, gitmediyseniz aşağıdan devam edebiliriz:

Image001

Yandaki sarman arkadaş ile kızıl kardeş öyle bir bakıyorlar ki bana ister istemez göz kontağı kurdum ve arkadaki yazıyı okudum. Buyrun buradan kendi adreslerine gidin: http://www.roviadnetwork.com/index.html?utm_source=emarketer_email&utm_me...

Aşağıda ise kendi sitelerinden bir görüntü mevcut... Bildiğim (zamanında okuduğum) kadarıyla, birisi size baktığı zaman ona bakarmışsınız. Ya da fotoğraftaki birinin baktığı yöne doğru bakma eğilimimiz varmış. Buradaki reklamda da eminim bunu kullanmışlar ve bende işe yaradı! Bildiğin kitlendim kaldım, bakışlarda tehditkar bişiyler de olabilir, psikolog arkadaş varsa bi yorumlasın lütfen bu poz niye beni kitliyor... Arkasına yazdığı reklam da etkileyici oluyor, gözüm kim bana bakıyor diye kaydığı zaman çektiğim fotoğraf ile arkasındaki yazıyı da okuyuvermiş oluyorum. Tabii bu uygulamayı her reklama yerleştiremezsin ama adamlar kendi reklamları için gayet güzel yapmışlar.

Image002

Benden başka tiplerin gözünün içine bakan çıktıysa lütfen yorumlarda yazın, nedir düşünceniz? :)

LinkedIn bakımda

Bir e-postadan tıklayıp Http/1.1 Service Unavailable hatası aldıktan sonra www.linkedin.com adresine de bir bakmak istedim. Güzel bir karşılama sayfası yapmışlar, yerler cilalanıyor :)

Image001

Twitter'daki Twit arşivinizi görmek ister misiniz?

  • 0

Twitter artık Twit arşivinize ulaşım sağlayacak! Mış.

ReadWriteWeb haberine göre şimdilik belli kişiler ve İngilizce desteği ile bu hizmete başlamış. Sonunda herkese her dilde arşivine ulaşma imkanı verecekmiş.

Şimdi siz de test kullanıcılarından biri misiniz diye kontrol etmek isterseniz, Twitter’a giriş yaptıktan sonra Ayarlar’a gidin ve aşağıya doğru inin. Request your archive (Arşivinizi talep edin) gibi bir düğme varsa, hemen tıklayın! J

Image001

A brand new game from 12min studios: Everyone is a player

  • 0

I’ve recently, ups, this blog is not typed in English, eh? Pardon millet, başlığı İngilizce dergilerindeki spotlar gibi atınca kaptırmışım. 12min stüdyolarından yepyeni oyun: Gamify your life.

Gamify Your Life. Where everybody is a player

“...Neyse, aslında bu yazı kendi düşüncemi kayıt altına almam için yazılmıştı ama size de hitap etsin istedim ve araya güzel hikayeler ekledim.”

Uzun zamandır aklımda olan bir şeyler var, aslında ben yaşadıkça şekilleniyor, gelişiyor. İlk hikayemi anlatırım size, bu yazıları yazarken 10 parmak kullanmamın hikayesini... Sonra gelişmeleri ekler, son durumu veririm. Ondan sonra belki de beraber tanımlarız oyunumuzu...

Bundan seneleeer önce Ultima Online diye bir oyun musallat olmuştu biz ergenlerin başına. Neymiş efendim, karakter yaratacakmışız, o karakterlerle savaşıp, ticaret yapıp, egzersiz yapıp, agility, strenght, dexterity, sensibility, sallamaity gibi değerlerimizi geliştirecekmişiz de filan fırt. İyi de çocuksun, o karakteri geliştirmek senin için ÖSS vs.’den çok daha önemli yani. Ya Diablo’ya saldırma yolunda acun acun gezeceksin, ya Kırmızı Alarmları yaldır yaldır çaldıracaksın ordularınla, askerlerinle; bilemedin İmparatorluklar Çağında veya Kahramanlarınla büyü ve efsun içinde takılacaksın. (Sırasıyla: Diablo, Red Alert, Age of Empires, Heroes of Might & Magic)

Ultima Online ya da kısaca UO benim de ne yazık ki sardığım ve hayatı sorguladığım oyundur. Başlangıçta GTA’dan vazgeçmek konusunda nazlanıp biraz geç kaldığım için arkadaşlarımın arkasından yetişmeye çalışıyordum. Ne zaman karşılaşsak beni “kesebiliyorlardı” çünkü. Canavar kesmeye gidersek de ilk ölen ben oluyordum. E ne yapılacak? Köyde ve çevresinde ticaret ile amelelik. Ağaca tıkla, odun kes, bilmem ne özelliğin gelişsin, sonra kütükleri sat paran artsın filan. İşte o anda olan oldu: Cüssemden dışarı çıktım ve kendimi bilgisayarın karşısında aradaki sinirsel bağlantılardaki snaps gibi görünen el-mouse iletişimini deliler gibi kullanırken gördüm bir anda. Tık, tık, tık, biraz daha tık, tık. Aha dedim, ben bu karakteri köy sahibi yapsam ne olacak ulen? Boyum mu uzayacak? Çünkü çalışıyorum ya, gerçek dünyada çok daha kolay işler varken –yaprak test çözmek gibi- ben oturmuş ağaç kesiyorum, odun kırıyorum. (18 yaş altı ve bağğyan okuyucularımız diğer paragrafa geçsin buradan sonra lütfen, bi ergen yorumu yapmalıyım da.   Evet, hadi geç, parantez kapanıyor bak.) Bu ne amk? İşim mi yok?

Dedim ki, oyunsa oyun, en azından yarın baktığım zaman kendimi geliştirdim diyebileceğim şeyler olsun. Sadece “geek” arkadaşlarım arasında hava atmaya yarayan “Oluum benim agility’m (kim bilir nası telafuz ediyorduk o zamanlar. – hoş tam olarak nasıl telafi ediliyor bilmiyorum hala bu zamanlar) 75binmilyon oldu, yakalayamazsın ki kesesin üçbeşyüzbinmilyonmilyar ‘strenght’ ile” (Bayanlar, olayı biliyorsunuz, sıradaki cümleyi atlayın) cümlesini sarfetmekten başka bir işe yaramıyordu bu oyunlar. Muhtemelen strenght kelimesiyle uyumlu bir “stren-ght len” küfürü ile tartışmalar bütün aleviyle devam ediyordur. (Aslında o kadar küfürbaz değildik, valla bak)

İşte bunun üzerine, 10 parmak yazmayı öğreten logo 10 parmak yazılımı geçmişti bir yerden elime. Öğrenir, en azından msn’den kızlarla hızlı yaşırım, hiç birine cevap vermem gecikmez, 5’ini bir arada idare ederim gibi ulvi düşünceler ile hayatta işime yarayacak işlere dönmeye karar verdim. (Aslında o kadar da kız peşinde değildik, valla bak). Bu noktada 10 parmak q mu yoksa f mi öğreneyim iç-tartışmasını paylaşayım sizinle...

10 parmak uygulaması açılınca baktım ki iki seçenek var, F Klavye mi, yoksa Q klavye mi... E bendeki klavye Q, peki F klavye neymiş? İnternet sağolsun, hemen öğrendik: çok daha uygun Türkçe’ye ve tavsiye ediliyor. Harika! Peki piyasada F klavye var mı? Evet varmış, PS2 girişli, USB girişli. O da güzel. Ama devir laptop’a gidiyor, dizüstü denen bi zımbırtı varmış, zenginler kullanıyo filan. Monitörü kasaya kapatıyosun, kasa dediğin de ufak bişiy J heh, işte o noktada F klavyeli dizüstü yok, hepsi Q klavye. Demek ki biz q öğrenelim, geleceğe yatırım olsun, değil mi sevgili okuyucular. DEĞİL! Tabii durumu hiç bilmediğim için zannediyorum ki F klavye stickerları yapıştırılmış klavye ile kullanabilirim yalnızca F klavyeyi. Sanki klavyeye bakarak yazacağım. Q öğrendim şaşkın gibi, harika oldu, şakır şakır yazıyorum, havamı atıyorum, ancak gaza gelip yazarken (keşke karşımda olsanız size mimikle bunu gösterseydim ama) bir anda sağ serçe parmak ve çevre bölgeme kramp giriyor, gerilmiş ve sağa çeken bir serçe, ona dans partneriymiş gibi işlik eden bir yüzük parmağı, suratımda acı bir ifade, ekranda o sırada benden cevap bekleyen biri kasılıp donuveriyoruz öylece... Sevgili okuyucum, bi kafanı eğip bakar mısın klayvene? İ, ş, ğ, ü, ç, ö nokta, virgül hepsi toplanmış serçenin sorumlu olduğu sağ bölgeye. “bitişiği” yazılacak mesela, serçedeki yardırmayı siz düşünün. Tabii ben 10 parmak öğrendikten sonra klavye üzerindeki yapıştırmaların bir anlamı olmadığını öğrendim. Windows gibi işletim sistemlerde sana klavyen ne tipte diye soruyor, ister F ister Q ister AZERTY ister QWERTY hiç farketmez, seçersin F’i yazarsın istediğin gibi... Aklım başıma gelince dönüp F öğreniyorum. Ohhh be dünya varmış diyerek rahat yazı yazmanın keyfini çıkartıyorum. Şimdi hem F hem de Q klavyede rahatlıkla 10 parmak yazıyorum. Hem de bazı cahillere gönderme yapayım: Havaya bakarak yazabiliyorum, biraz zorladım, masanın altına kafamı sokarak bile yazıyorum! Çünkü 10 parmak yazmak demek tuşları ezbere bilmek demek. Hatta sen değil, parmakların bilir her tuş kimin vazifesi...

Dönelim hikayemize, Ultima Online’ı bırakıp ICQ veya MSN’de kızlarla chat yapıyormuşum gibi oldu ama başlığa döneceğim, az kaldı. Döndüm: Gördüm ki kendini geliştirmek yararlı oluyor, kültürüme, bilgime, hayatıma + katacak şeylere yöneldim. Oyun oynamadım değil ama tadında bıraktım, kölesi olmadım. Teknolojiyi takip ettim, yenilikleri kaçırmadım, romanları, filmleri, müzikleri es geçmedim. Şimdi, oyunumuzdaki “resource”ların ne olduğunu çıkartabileceğimi farkettim:

Zaman, sağlık, tecrübe, para, bilgi, sevgi gibi doğuştan elimizde olan şeyler var.  Kazanabileceğimiz şeyler, bilgi, kültür, sevgi, aşk, sex, para, eğlence, ürünler, ve aslında elimizde olanları tekrar kazanabiliriz, “zaman” hariç. Zaman kazandırıcı eylemler de olabilir belki ama sonuçta sadece işleri kısaltıyoruz, zaman eklenmiyor hiç bir yere, sadece bardak dolu demek “zaman kazanmak”.

Evet, bu kadar yazıyı aslında olmayan bir oyun için yazdım, okuyup buraya kadar gelince hayal kırıklığına uğramış olabilirsiniz, ancak düşünmeye başlayın siz de. Nasıl sunacağız bu oyunu? Ben internet sitesi diye düşünüyorum. Sayfa gelir, kaynakların, zaman, para, sağlık, tecrübe, zeka diye geçer. Hedefin, kültür, aşk, eğlence gibi gösterilir. Kişiler kendi durumlarını eşleştirirler Gamify Your Life ile. Onlara şu kitabı okumalısın, şu filmi izlemelisin, şöyle bir iyilik yapmalısın gibi “task”ler vererek hayatı zengin kılmak adına şeyler gösterilebilir. Yaşam koçu denilen kavram sanırım böyle bişiy. Oyuncular burada yaptıklarını takip edecekler, kitap okudukça listelerine ekleyecek yorumlayacaklar, gezi fotolarını ve yorumlarını yine yazacaklar. Bu profiller bi de sosyal olursa, çok garip bişiy olur. Bir kaç yazı önceki falsız kalma fala da inanma vidyoma bakarsanız gittiğimiz yere olan yolculuğumuzda bu oyunlaştırma ile yararlı şeyler yapılabilir sanki.

Neyse, aslında bu yazı kendi düşüncemi kayıt altına almam için yazılmıştı ama aradaki hikayeler ile size de hitap etsin istedim. Bu yazıyı okuyarak oyundaki ilk kupanızı (ya da rozet derseniz rozetinizi, magnetinizi, çıkartmanızı, hangisini biriktirmeyi seviyorsanız) aldınız. Gururla taşıyın, artık siz de hayata pozitif bakmadığınız zamanlarda oyunda puan kaybettiğinizi bilecek, hemen kendinize gelip, her zaman iyiye gideceksiniz. ;)

Uludağ'da kar kalınlıkları

  • 0
Tatilkampanyasi.com ile 55 liraya günübirlik Uludağ turu ile kayak sezonunu açtım. Kimseler yok, birinci bölgedeyiz, ikinci bölge daha açılmamış. Tecrubelerimi twit atar gibi paylaşıyorum ama başka blog'dan :) şimdi genel olarak 80 cm kar seviyesi var, hava biraz sisli ve yağışlı, bir o kadar da soğuk. Skipass (plastik) depozitosu 10 iken 20 TL olmuş. Yine de aldım, kağıtla uğraşılmıyor. Dün gece de eğlencede (dissko dissko) olduğum için çok uykum var ve butn otobüs uyudum... Sağ salim döneriz inşallah.

30 yerine 20 liraya blade kiraladım, 99 cm çok uzun geldi. Sonra kısaları ile değiştirdim...bakmadım ama 66 sanırım. Bigfoot mu bu mu anımsamıyorum ama kendi setimi alacağım artık.

Darisi sevgilimle kayak yapmaya artık.

@GastroClubTR ile Twitter (Teşekkürler GastroClub)

  • 0

Takip edenler veya Google'dan şıp diye eski yazıma düşmüş olanlar; Webrazzi'de yayınlanan yazıda GastroClub kart hediyesi olduğunu ve benim keyifle bu hediye için atladığımı okumuşlardır. Ancak GastroClubTR bana bir türlü dönmeyince kendimi kötü hissetmiş ve üstüne bir başka ve ilgisiz girişim de "hediye vereceğiz" deyip de vermeyince çılgına dönmüştüm.

Eski yazıyı kaldırdığım için burada olayı kısaca özetleyeyim: Webrazzi'de çıkan yazıda GastroClub (ki kendileri elit mekanlarda elit indirimler sağlayan göbek ve damak dostu bir girişimdir) 50 kişiye aidat bedeli olmaksızın GastroClub Kart'lardan armağan edeceğini söyler. Ben de atlar twit yazarım, webrazzi'ye yorum düşerim. Ancak gel zaman git zaman dönüş olmaz, webrazzi'ye yorum yazarım, Twitten "nooldu bizim kartlar" derim. Hatta artık günler birbirini kovalayınca açarım blogumu döşerim hayal kırıklıklarımı. GastroClubTR ise yoğun ilginin sonunda biraz dingine ulaşınca bu çırpınışlarımı fark eder ve bana ulaşır:

Bugün aldığım bir haber ile aslında GastroClub tarafında işlerin böyle olmadığını öğrendim ve dolayısıyla çok mutlu oldum. Twitter artık ne yaptı bilmiyorum ama benim @GastroClubTR'ye yazdığım şeyleri ulaştırmamış. Ben de "GastroClub burayaa" "GastroClub bi baksanaa" diye kendi çapımda gelin güvey olmuşum. Sonuç olarak cevap almayınca da patlamıştım haliyle.

Gerçi dert değil, şimdi gidip Twitter'a patlayacağım  napıyosun arkadaşım, kıymetli Türk girişimcilerin arasını açıyorsun, kuş cıvıltısıysan sesinin tonunu bil diye atarlanacağım :) Attığım twitlerden ekran görüntülerini de aşağıya iliştirdim.

Olay tatlıya bağlandığı için çok memnunum. Hatta öyle ki, GastroClubTR'nin kurucu ortakları beni bizzat aradı ve durumu izah etti. Zaten telefonda sesinin ilk titreşimlerini duyduğum gibi konuşma süresince öğreneceğim bilgileri hissetmiştim bile. Dolayısıyla, ben de boş yere GastroClub'a küstüğüm için onlara dileyeceğim özrümün bir parçası olarak sizlere GastroClub ile kazandığım tecrübelerin ve indirimlerin hikayelerini anlatacağım.

Yemek tutkunları için hemen adresi de paylaşayım: http://www.gastroclub.com.tr/

Afiyet olsun :)

Not: Yemek bahane, dostluk şahane. Sevgili GastroClub'a beni yanlış çıkarttığı için çok teşekkür ediyor, bundan sonra her türlü eleştirimi doğrudan kendilerine, her türlü övgümü de okurlarıma göndereceğimi söylüyorum. Ünlü şair ne demiş? "Şikayetinizi bizimle, memnuniyetinizi dostlarınızla paylaşın"

Gastroclub1Gastroclub2Gastroclub3

Fala inanma falsız kalma...

  • 0

Bu video'yu izlediğinizde epey şaşırabilirsiniz... Bir adam, banka kartı numarasından geçmiş ay harcamalarına, özel yaşantısındaki ince detaylardan yakın arkadaşının ismine sana dünya kadar kişisel bilgini sunuyor. Tam bir kahin değil mi?

 

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=F7pYHN9iC9I]

 

Değil! Yalnızca günümüzde gizlimiz saklımız olmaması ile ilgili harika bir çalışma yapmışlar... Banka bilgilerine nereden ulaştı bilmiyorum ama benim de -benim bile unuttuğum- bir çok bilgimi internetten bulabilirsiniz...

 

GastroClub, Vidobu, PCNet, Webrazzi (GastroClub ve Webrazzi temiz!)

Güncelleme: GastroClub 14.12'de beden iletişim bilgilerimi istedi, paylaştım. Anında telefondan ulaşıp sorunun twitter'dan kaynaklandığını söylediler. Yeni yazımda açıkladığım gibi GastroClub kendini temize çıkardı, kendimden utandım :) Ama twitter ajanslarında bir problem olabilir (benim paylaşımlarım private diye olmasın sakın?)  Aşağıdaki yazıyı Vidobu kodunu almak için okumaya devam edebilirsiniz :) Vidobu da dürüst ise onun da çözüleceğini düşünüyorum...

GastroClub'ın yeni yazısı: http://senin.12m.in/gastroclubtr-ile-twitter-tesekkurler-gastrocl

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Çok ilginç ya... Sizlerle başıma gelen bir şeyi paylaşmak istiyorum. Webrazzi takipçilerindenim, paparatzi değil webratzi. Güzel haberler oluyor, gelip bizim ofisin tanıtımı yapıyorlar, masa tenizi oynarken epey bir sahnede yer alıyorum filan, güzel şeyler bunlar tabii. Ama tabii bunlar da "medya" olduğu için pempe yalanlara yer vermekten rahatsızlık duymuyorlar (bu başka bir yazının konusu olur). Son haber ise GastroClub ile yaptıkları kampanyayı. Sanıyorum GastroClub webrazziye diyo ki, gel sen benim hakkımda yazı yaz, ben de senin dağıtabileceğin 50 ücretsiz üyelik vereyim, 3000 TL değerinde... webrazzinin cebine giren bişiy yok ama takipçilerini mutlu ediyor. (he arkaplanda dönen para işlerinden anlamam ben)

Neyse, olay şu, bir mesajı retweet eden 50 kişiye ücretsiz gastırokılab üyeliği verecekler. Sevindim, çünkü denemek istiyordum. Hemen twitledim, başka tanıtım twitlerim de oldu, webrazziye yazdım filan, bekliyorum ki dönsünler. I-ıh, ses yok, soluk yok. ne webrazzi üzerinde (nooldu bizim kampanya da yazdım) ne de twitter'dan @gastroclub nooldu sonuçlar soruma yanıt yok. yanisi adamlar "kandırık" yapmış, webrazzide buna "platform" sağlamış gibi hissediyo insan. gastroclub umrumda değil, kullanmadım, asla da kullanmam, duyduğumda da bu yaptıklarını anlatırım ancak webrazzi'nin bu işi umursamaması üzücü geldi bana. bari kampanya kısmını çıkar haberinden...

Diğer bir örnek de PCNet dergisiyle (kasım ayı) gelen Vidobu üyeliği. 1 aylık ücretsiz üyelik vermiş, 45 lira değil, bedava... gir takıl, memnun kalırsan öde paranı devam et üyeliğe. CD kabının üstüne yapıştırmışlar bir şey: "1 aylık Vidobu üyelik kodunuz: 3d45d14df6 Son.Kul. T.:01.01.2013" diye. Siteye girdim, üye olmaya çalıştım, kodu girebileceğim yer yok. Beceriksizim dedim, bulamıyorum dedim, yazdım adamlara, "bende bi kod var, nası kullanıcam hocu?" diye. I-ıh, ses yok. 45 lira zaten fahiş fiyatken bi de meraklı kitleye ulaşmışken, bu şansı böyle beceriksizce harcamak çok ayıp değil mi sizce de?

senin.12m.in adresine sınırsız ulaşım diye PCNet'te reklamım çıksa veya webrazzi yazsa çok sevinirdim. Ama insanlar bu kampanyaları yönetemeden başlatıp, sonra altından kalkamıyorlar sanırım. Türkiye'de böyle amatör duruşlar beni üzüyor, bizim yapmamamız gerekiyor gibi düşünüyorum. Ama ne yazık ki yapılıyor. Kendimi kandırılmış, dolandırılmış ve hatta aldatılmış hissediyorum. Bak olum üzmeyin beni, almayın ahımı, çıkar aheste aheste.

PS: Piyasada GastroClub'ın alternatifi var. Vidobu'daki videoların da çok daha iyileri youtube.com'da bir reklam karşılığında size sunuluyor... Hayat kısa, bu yazıyı baştan sona okuyacak vakti nerden buluyorsun? Madem okudun buyur üyelik kodunu kullanacak yeri keşfedip Vidobu üyeliği kazandın! :))

Beats by Dr.Dre and Tiesto

  • 0

Yakınlarda hediye olarak bir Dr.Dre kulaklık aldım, Monster marka. Ya da Beats Audio marka. Yok, Dr. Dre marka... Bir çok adı olan, günümüzde moda ve kaliteli kulaklık üreten bir firmaya ait kulaklık işte. Cahilliğime verin, benim bildiğim Monster üretiyor kulaklıkları... Bu zırvaları geçerek esas konuya geliyorum.

Beyaz, tarz bir görünüşe sahip kulaklığımı sevdiğim bir arkadaşım hediye etti (Mervee, selaaam!). Kendisi pek kullanmıyormuş. Ben ise Philips'in 20liradan ucuz bir kulaklığını kullanıyordum epeydir ve daha geçen hafta düşünmüştüm kendi kendime. Bu kulaklığın derisi döküldü, kalanını soydum, kablosu koptu, başka bir jack yaptım, yine koptu, yine yaptım, 30 cm kablo kaldı geriye. Ses kalitesi fena değil ama mükemmel de değil. Hatta şimdi kıyaslıyorum da, duyuyormuşum sadece müziği, dinlemiyormuşum! Neyse işte, düşündüğüm şey kendime neden güzel bir kulaklık almadığımdı ki Merve'nin de taç kulaklıkları çok sevmediği konusu açıldı. Bir anda Dr. Dre kulaklıklarımı hediye olarak elimde buldum. Eski kulaklıklarımın 60 katı kıymetindeki kulaklık bakalım nasıldı.÷

Şimdi birkaç gündür dinlediğim kadarıyla söyleyebilirim ki kulaklıklar gerçekten efsane... Pilli olması herhangi bir kaynaktan gelen sesi yükseltebilmesini sağlamakla beraber, verdiği bass'ın haddi hesabı yok. Tiesto dinliyorum ve kimi yerde kulağım gıdıklanıyor. Basslar kulakmememi sallıyor resmen ya! Winamp'ın EQ'sunu Full Bass'a getirdiniz mi kulaklığın kafanızda titremesini hissediyorsunuz. Çok keyifli!

Bu arada, Tiesto is too much energetic be abey! Yoruldum valla dinlerken Mastermix Part II (2007) çalışmasını. RedBull içip de öyle devam etmek lazım! Ancak dinleyip yerimde duramadıkça şu yüzbinlerce (hundereds of thousands of) insanın katıldığı tekno partilerde olmak istiyorum. Biraz da kafayı bulunca manyak oluyordur, eminim.

The end as Mayas guess it

  • 0

Başlığın kusuruna bakmayın, ya kulaktan dolma ya da kulağa dolma bi cümlecik :) 21inde bitiyor işimiz görünüşe göre. Bugün 3'ü. Bu sona erme işini aslında ciddiye alıp hayatımızda bazı değişiklikler yapmalı mıyız diye düşünüyorum. Belki gerçekten bunlar son günlerim, iki hafta sonra işim bitiyor diye düşünüp, hayattan gerçekten neler beklediğimizi, nasıl mutlu olacağımızı hesap edebiliriz. NASA açıklama yapmış, gezegen bize çarpacak olsaydı şimdiye çıplak gözle görülürdü filan diye. Anlamadığım bir şey şu ki, biz evreni ne kadar tanıyoruz? ışıkhızının bilmem kaç katıyla hareket edemez mi gezegen? Karadelikleri tanımladık mı, birer portal olup arkakapıları yerküremize açılıyor olamaz mı? Ya da karadelik açılıp bir gezegeni üzerimize hızla çekemez mi ki? Bence biraz insanları sakinleştiriyorlar :)

Ben inanmıyorum 21 Aralık'ta kıyametin kopacağına. İstediğim şey kıyametle beraber gitmekti zaten, inancımıza göre kabir hayatı olduğu için kabirde beklemektense direk yargılanalım, yanacaksak yanalım, cennet'te noktalayalım işi dişe bekliyorum :) 21'inde iş biterse pek keyifli olur, yılbaşında nereye gitsem, evde mi olsam diye hesap yapmaya gerek kalmaz...

Ha, ama Mayaların bu zamana dair bir iddia atmaları ve bugün de insanların Şirince (doğru mu hatırladım) beldemize toplaşmaları bile adamların ne kadar gelişmiş olduğunun kanıtı... Uzun süredir medeniyet pek gelişmedi zaten, teknoloji geçti sadece bakma, kafalarda değişen bir şey yok...